GüncelMakaleler

YORUM | Tarihi Fırsatları Değerlendirmek

Bu iktidara karşı ezilenlerin öfkesini birleşik bir tarzda örgütleme siyaseti doğru ve yerinde bir siyasettir. Temel hedefimiz bu birleşik mücadele anlayışını daha da geliştirmek olmalıdır.

Burjuva egemenlik sisteminin ekonomik-siyasal krizi gün geçtikçe derinleşiyor. Kriz derinleştikçe egemen sınıf klikleri arasındaki iç iktidar mücadelesi daha da boyutlanıyor. Bunu söylerken krizin kapitalist-emperyalist sistemin doğasında var olduğu ve bu sömürücü sistemin krizlerle birlikte yol aldığı gerçeğini gözardı etmiyoruz.

Bu nedenle an itibariyle bu tabloyu “sistemin çöküşü” tanımlayan değerlendirmeleri abartılı buluyoruz. Eğer sözü edilen, Türkiye özgülünde mevcut koalisyon iktidarının gidişatına dair ise bu bir ölçüde anlaşılır bir durumdur. Yoksa genel manada kapitalist sistem krize girdiği gibi geçici de olsa bu kriz anlarından çıkabilme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle değerlendirmelerimizde bilimsel-bütünsel bir yaklaşım şarttır.

Dahası en önemli ve anlamlı olan, bu kriz anlarında demokratik halk iktidarı ve sosyalizm mücadelesi lehine ortaya çıkan tarihi fırsatlardan nasıl yararlanabiliriz sorularına doğru yanıtlar verebilmektir.

Tüm dikkatimizi bu eksende görevlerimiz üzerinde yoğunlaştırmaktır.

Elbette ki gelinen aşamada, kriz küresel bir nitelik taşımaktadır. Çok yönlü ve boyutlu bir kriz gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu krizin etkilerinin her ülkede farklı boyutlarda olması mümkündür. Diğer bir olguysa böylesi süreçlerin ağır faturasının işçi ve emekçilere çıkarıldığı gerçeğidir.

Bu yıkıcı ve soyguncu sisteme karşı devrim perspektifi ile can bedeli bir mücadele içine girilmedikçe doğanın tahribatı, emekçilerin yoksulluk ve sefaleti derinleşerek sürer. Çünkü sömürücü egemen sınıfların üreten, yaratan emekçi sınıflara sunacağı insanca-özgürce bir yaşam projesi yoktur. Bu kapitalizmin azami sömürü ve kâr yasasına da aykırıdır.

Nerede olursa olsun tüm bu ırkçı, tekçi, talancı zihniyetle şekillenen diktatör nitelikli rejimlerin ezilenlerin haklı ve meşru taleplerine verecekleri tek yanıt devlet terörüdür. Korku mikrobunu yayma haydutluğudur.

Faşist AKP-MHP iktidarının yaptığı tam da budur. Sade bir dille ifade edecek olursak AKP-MHP koalisyon iktidarının, kitlelere dönük propaganda tarzı yalana-talana ve devlet terörüne ayarlıdır. “Ekonomi iyi gitmiyor” diyen ekonomistler saldırı altında, halka karşı cinayet işleyen katiller birer birer aklanıyor ve dosyaları kapanıyor.

“Faili meçhul” davaların sanıklarını aklayanlar ancak bu katillerin suç ortakları olabilirler. Tüm bu yaşananlar Erdoğan’ın şahsında somutlaşan faşist koalisyonun icraatlarıdır. Ekonomik kriz, devlet terörü sistemden bağımsız düşünülemez.

Dolayısıyla kapitalist-emperyalist sistem de tıpkı önceki sömürücü sistemler gibi er ya da geç proletaryanın önderliğinde örgütlü yığınların gücüyle tarihin çöplüğüne gömülecektir.

Hiç kuşkusuz dün olduğu gibi bugün de mevcut iktidar, emekçi yığınları bölmek ve var olan kitle desteğini korumak için her türlü yıkıcı-ayrıştırıcı aracı devreye sokmakta asla tereddüt etmiyor, etmeyecektir de. Bunların başında din geliyor. Dinin etki gücü giderek zayıflasa da bu, koalisyon iktidarının bu silahı kullanmaktan vazgeçeceği anlamına gelmez.

Bilakis din ve hâkim ulus milliyetçiliği önümüzdeki süreçte de karşı-devrimci güçlerin başvurmaktan vazgeçemeyecekleri öncelikli araçları olacaktır.

Şöyle ki; modern çağ öncesi dönemlerde dinsel ideolojilerin toplumun şekillendirilmesinde oynadığı rolü biliyoruz. Siyasal İslamcılar 21. Yüzyılda politikleşmiş din silahıyla yine geniş yığınları aldatmaya, itaat kültürünü bir yaşam tarzı olarak sunmaya çalışmaktalar. Son faiz tartışmalarında R.T.Erdoğan’ın “Nass” söylemi de İslam dininin kitleler nezdindeki otoriter gücünden kaynaklanmaktadır.

R.T.Erdoğan ve suç ortaklarının ekonomik krizin yol açtığı yıkımlara karşı hâkim ulus milliyetçiliğini ve siyasal İslam’ı çare olarak sunmaları bir rastlantı değildir. Hiç tartışmasız toplumun gerçeklerle yüzleşmesi, diğer bir ifadeyle ortaçağ karanlığına-zihniyetine karşı tek yol bilimin aydınlatıcı feneridir.

Demokrasi, bağımsızlık ve özgürlük şiarıyla yığınları harekete geçirme iradesidir.

“Birleşirsek kazanırız!”

Birleşik Mücadele Güçleri’nin bu şiar altında yürüttüğü tüm çalışmalar sürecin gerçekliğine denk düşüyor. Çünkü mevcut siyasal iktidarın kendisine destek sunmayan her kesimi “düşman” olarak gördüğü bir coğrafyada yaşıyoruz.

Tutuklanmalar, yargılanmalar düşman hukukuna göre yapılıyor. Yani koalisyon iktidarının sözcüleri iktidarı eleştiren, muhalif olan herkesi yaptıkları açıklamalarla hedef gösteriyorlar.

Ve cüppeli yargıçlar, eli kanlı tetikçiler de hemen harekete geçiyorlar. HDP parti binalarına baskınlar düzenleyenler, cinayetler işleyenler devrimci demokratik sosyalist güçleri hapishanelere yollayanlar bu karşı devrimci politikaların emirerleridir.

Bu nedenle iktidardan bağımsız katiller aranmamalıdır. Dahası yapılan tüm haksızlıkların hukuksuzlukların sorumlusu bu faşist iktidardır.

Bu iktidara karşı ezilenlerin öfkesini birleşik bir tarzda örgütleme siyaseti doğru ve yerinde bir siyasettir. Temel hedefimiz bu birleşik mücadele anlayışını daha da geliştirmek olmalıdır.

Bunun için birlikte mücadelenin örgütlendiği her alanda ortak tartışmaya-kolektif bir akla ihtiyaç vardır. Direniş mevzilerini büyütmek, kitle hareketlerini geliştirmek için daha aktif bir müdahale ve militanca bir duruş sergilememiz gerekiyor.

Ezilenler cephesinde birleşik mücadele güçlerini daha görünür kılmak ve çekim merkezi haline getirmek için bu görevlerin yerine getirilmesi zorunludur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu