Dünya

Ferguson ateşi ABD’yi yakınca

H. Merkezi: ABD’de 18 yaşındaki Michael Brown’u öldüren polis Darren Wilson’ın yargılanmaması yönündeki mahkeme kararı üzerine başlayan eylemler, ABD’nin ve dünyanın gündeminde yer buldu. Birçok ülke, mahkeme kararını onaylamaz ve yapılan eylemleri demokratik ve meşru görürken, aslında pervasızlık rüzgârının esintisini açık biçimde tekrar gösterdi. Zira yargılanmama kararını onaylamayan ülkelerin yargı mekanizmalarında bu ve buna benzer birçok kararın olduğu bilinmektedir. Olay münferit değil, aksine her ülkede özü itibari ile aynı dava ve karar dosyaları bulunmaktadır.

ABD’nin bu kararı ile birlikte ülke geneline yayılan eylemler, tekrar bir gerçekliği ortaya koydu; ABD’de ırkçı saldırı ve katliamlar devam ediyor. Çünkü ABD kamuoyunda, siyahîlere dönük tartışılan ve ortaya konulan yaklaşımlar esas olarak ırkçılığın diriliğine işarettir. Özellikle Obama’nın başkan olması ile birlikte artık siyahîler için bir “refahın başlangıcı” olarak tarif edilen sürecin özeti budur. Her ne kadar yönetim koltuğunda oturan siyah da olsa toplumsal sürece rengini veren sınıftır. Zira devlet için yönetimin rengi değil, sınıfın rengidir esas olan. Bu nedenle Michael Brown’un katledilmesi ve polisin yargılanmamasına dönük ortaya konulan eylemler öz itibari ırkçı saldırılara karşı bir başkaldırı olup ile sınıfsal bir zemine sahiptir.

Brown’un katledilmesi ile birlikte, polis hakkında ‘ırkçılık’ eleştirilerine ilişkin bir dizi tartışma da yer edindi ABD basınında. Elbette Brown ilk değildi. 1992’de siyah bir gencin 4 beyaz polis tarafından feci halde dövülüşünü gösteren kayıtların ortaya çıkmasının ardından ve 2001’de de yine bir siyah gencin polis kurşunuyla can vermesinin ardından da ülke çapında yaygın eylemler düzenlenmiş, bu eylemlerde de çok sayıda can kaybı yaşanmıştı. Bir devlet politikası olan ırkçılık esas olarak toplumsal kutuplaşma yaratılarak sınıfsal zeminin silikleştirilmesi olarak kullanılmaktadır. Sınıfın bölünmesi temelinde ortaya çıkan bu zehir devlet ideolojisinin ve sermayesinin güvenliğini sağlamayı hedefler.

Özellikle ABD yetkililerinin bu süreçte ideolojik bir saldırı bombardımanını da kullandığını gördük. Bütün burjuva medya kuruluşları; çatışmaların sisteme yönelmemesi, münferit bir unsur yani yargı üzerinde yoğunlaşması üzerine ideolojik saldırılarını arttırdı. St. Louis Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Joyce Musahaben gibi önde gelen isimlerin katıldıkları programlarda “Temel polislerin çoğunlukla beyaz olmasından ve diğerlerinin görevlendirilememesinden kaynaklanıyor” şeklindeki yorumlarına ağırlık verildi ve toplumsal öfkenin hedefinin saptırılması planlandı. Elbette, tartışıldığında böyle bir noktanın var olduğu da bir gerçek ancak ne var ki meselenin bir devlet politikası olduğunu saptırmaya çalışan aklı sivriler, körelen zihinleri ile sinek avcılığına çıkmış durumdalar; “acaba bir şeyler yakalayabilir miyiz?” diye…

Siyahlar şeytanlaştırılmaya çalışılıyor

ABD medyası, Michael Brown’un “bir melek olmadığı” yönünde birçok yazı yazdı. Ortaya atılan saçma deliler yığını adeta komedi dükkânına döndü. Brown,

“Rap şarkılar yapıyor, dans ediyor, uzun boylu (yani katili kadar uzun) ve biraz fazla kilolu (ki bu da onu ürkütücü biri yapıyor)” şeklinde tanımlamalarla tanıtıldı. Fox New, Brown’un gerçekten üniversiteye gitmeye hazırlanıp hazırlanmadığı konusunda şüphe yaratmaya çalışan birçok haber yayınladı.

Medya süreçte böylesi bir rol oynarken Brown’ı katleden polis Wilson, olayla ilgili ifadesinde, Brown için “O şey, şeytana benziyor(du)” ifadesini kullandı. Yani Brown sadece bir “şeytan” değil, aynı zamanda bir “şey” di.

Sonuç olarak, Brown’un katledilmesi bir şekilde devlet nezdinde meşru. Tüm aygıtları ile Brown’u itibarsızlaştırmaya çalışan devlet Brown’un olay öncesinde hırsızlık yaptığını ortaya attı. Hırsızlığa dair hiçbir kayıt bulunmamasına rağmen yalanlar durmadan devam etti. Yetmedi, Brown’un en son polise silah doğrultmuş olduğu söylendi.

Özgürlükler diyarı ABD’de siyahîlere yaklaşım

Ferguson’da başlayan eylemler ile birlikte “Özgürlükler diyarı ABD”de devletin saldırıları kendini açık biçimde gösterdi. Dünyaya demokrasi dersi veren ABD’de hiçbir şeyin görüldüğü gibi olmadığı ortadadır.

Ayrıca, ABD’de Beyaz Saray’a yöneltilmiş en ufak bir saldırı veya itham ağır hapis cezalarıyla karşılık buluyor. 2013’te Twitter’a “Bu gece Obama’yı öldüreceğim” yazan Jamar Sims’e altı ay hapis cezası verildi. Liseli Cameron Ambrosio, başkanı öldürmekten bahsettiği şarkısının videosunu Facebook’a yükleyince 20 yılla yargılandı. Daniel Temple da Obama’nın Twitter hesabına “Seni öldürmeye geliyorum” diye mesaj atınca 16 ay hapis cezası aldı.

2010 verilerine göre 21 bin nüfuslu Ferguson kentinin yüzde 67’sini siyahîler oluşturuyor, fakat bu oran kentin yönetimine yansımamış. Belediye Başkanı’nın beyaz olduğu yerleşim biriminde, Belediye Meclisi’nin de altı üyesinden sadece biri siyahî. Bölgede görev yapan 53 polisten sadece üçü siyahî. Buna karşılık geçtiğimiz yıl trafikte durdurulan sürücülerin yüzde 86’sının siyahî sürücüler olması da dikkat çekici bir istatistik olarak öne çıktı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu