GüncelMakaleler

SENTEZ | Başını Alıp Giden Dolar ve Derinleşen Yoksulluk

"Ekonomik ve mali kriz giderek derinleşmiş ve tüm emekçi sınıflar giderek yoksullaşmıştır. Bu durum halk tarafından daha çok hissediliyor, daha çok görülüyor. Bunun sonucu olarak giderek artan bir tepki vardır."

Uluslararası alanda sorunlar çözüme ulaşmadığı gibi daha zorlu ve meşakkatli bir dönemece doğru yol alınıyor. Bu durum tüm dünya açısından geçerli. Emperyalist devletler, kendi ülkelerinde bile bu sorunlar yumağının üstesinden gelememiş, bağımlı ülkeleri ise daha zorlu bir hatta sokmuş durumdadır.

Zaten onların sorunların üstesinden gelmesi de beklenemez. Çünkü sorunların nedeni bizzat kendileridir. Dolayısıyla emperyalizm alternatif değil, tersine hedeftir.

Bağımlı ülkeler, uluslararası mali sermayeye bağımlı oldukları ve onun güdümünde oldukları için, krizin faturası onlara daha ağır boyutlarda kesilmektedir. Nitekim Türkiye’nin durumu bunun sonucudur. Durumun üstesinden gelinmediği gibi giderek daha ağırlaşmaktadır.

Öyle ki sorunlar yumağı ve faşizmin baskı mekanizması artık çığrından çıkmış gibidir. Bu durum, belki de Türkiye tarihinde ekonomik, sosyal ve siyasal yapının temellerinin en yoğun sarsıldığı ve en saldırgan bir döneme girildiğinin bariz göstergesini oluşturmaktadır. Bunun sonucu sömürü, işsizlik, yoksulluk giderek artmakta, sınıf çelişkileri ve ezilen yığınlar üzerindeki baskı mekanizması en köhnemiş boyutlara tırmanmış durumdadır.

Öyle ki, emperyalist sistemin ekonomik, mali ve siyasi baskı ve yaptırımlarının külfeti de emekçi halka çıkarılmıştır. İktidardaki sınıflar dışında toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan işçiler, köylüler, esnaf, öğrenciler, kadınlar … bir girdap içine sokulmuşlardır. Dolar, euro, sterlin gibi para birimleri başını alıp gitmeye başlamış; onlar yükseldikçe Türk lirasının değeri düşmüştür/düşmektedir. Bunun sonucu olarak da halkın yoksulluğu çok daha üst boyutlara tırmanmaktadır.

Doların yükselişi hız kesmiyor!

Emperyalizme bağımlı ülkelerin para birimi de emperyalizmin rezerv parasına bağımlıdır. Dolayısıyla kriz dönemlerinde bağımlı ülkelerin para birimlerinin değeri giderek düşer. Bu da beraberinde emekçilerin alım gücünün düşmesini getirir. İçinde bulunduğumuz koşullarda Türkiye böylesi bir durumdadır.

Aslında kapitalist sistemin işlerliğine göre paranın değerini belirleyen ana faktör, paranın üretim süreci içindeki yeridir. Yani para, kapitalizmin üretim, dolaşım ve dağılım süreci içinde ne kadar aktif yer alırsa, altın standardı karşısında değeri artar. Ne kadar çok meta üretilir ve -üretildiği oranda- ne kadar çok satılırsa, para oynadığı misyon sonucu altın karşısında değer kazanır. Aksi durumda yani para üretim ve dolaşım sürecinden koptukça altın karşısında değer kaybeder. Bu durum, kapitalizmin işleyişi ve para/altın ilişkisinin sonucudur.

Dolayısıyla paranın üretim sürecinden kopması ve giderek borsa, faiz piyasaları, bono, tahvil gibi sanal alım-satım piyasalarına kayması giderek değer yitirmesini beraberinde getirir. Pazarlardaki meta karşısında alım gücünü düşürür. Bunun sonucu, günümüzde olduğu gibi aşırı üretim ve mali kriz girdabından çıkamamaları nedeniyle karşılıksız para basımını artırmak olur.

Bu durum, kendisini emperyalizme bağımlı ülkelerde daha uç boyutlarda gösterir. Bağımlı ülkelerin de sahip oldukları altın rezervleri vardır. Ama bu ülkelerde, yerli paranın altın standardı karşısında değerini belirleyen faktör, daha çok uluslararası para birimlerinin giriş-çıkış hacmindeki seyridir. Daha açık bir deyimle; uluslararası rezerv paranın, ülkeye giriş ve çıkışlardaki seyri, yerli paranın hem altın hem de dolar

karşısındaki değerini belirliyor. Bu menkul kıymetler için, borsada olan giriş çıkışlar için de geçerlidir. Kısacası uluslararası emperyalist sistemin neden olduğu kriz devam ettikçe yeniden üretim süreci dışına taşan aşırı sermaye birikimi, sanal piyasalar içinde yer alır. Bu durumun yarattığı tahribat ve içine girdiği kısır döngünün külfeti de daha çok Türkiye gibi ülkelerin halklarına çıkarılır.

Öyle ki, ülkede bir taraftan işyerleri kapanıyor, işsizlik hızla artıyor, açlık çığ gibi büyüyor, TL’nin değeri hızla düşüyor ve yabancı para karşısında formalite para biçimine dönüşüyor, emekçilerin aldıkları reel maaşların alım gücü düşüyor vb. Diğer taraftan halk emperyalistler, kompradorlar, büyük inşaat çeteleri, tüccarlar, bankalar, üst düzey bürokratlar, mafya çeteleri vb. tarafından sömürüye ve her türden gaspa maruz bırakılıyor. Bununla ilgili olarak emperyalistler tarafından Türkiye’ye sokulan sıcak para dışarıya çıkartılmıştır. Ayrıca Türk kompradorları, inşaat firmaları, mafya liderleri ve devletin tepesindekiler tarafından gaspedilen milyarlarca dolar da Türkiye dışına çıkarılmıştır. Günümüz Türkiye’sinde devletin güdümünde mafya tarzı sömürü de hızla üst boyutlara tırmandırılmıştır. Bu yoldan gelen kara para, resmi olanaklar üzerinden aklanmış ve Türkiye dışına çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi her yoldan gaspedilen paranın önemli bir bölümü Türkiye’de tutulmuyor ve yurtdışına aktarılıyor.

Merkez Bankası yüzde 18 olan faizi yüzde 16’ya düşürmüştür. Bunun üzerine Dolar/TL 9.50 üstüne, Euro/TL ise 11.16 üzerine tırmanışa geçmiştir. Gram altın 550 liraya kadar çıkmıştır. Tüm bunlar, Türkiye tarihinde rekor seviyesinde rakamlardır. Başta doların yükseliş hızı olmak üzere para ve altının bu denli tırmanışa geçmesi, artık kontrol mekanizmasının iyice raydan çıktığının göstergesidir.

Elbette ki bu mevcut durum ezen ve ezilenler arasındaki çelişkiden ve sınıf mücadelesinden kopuk ele alınmamalıdır. Tersine onun bir sonucu olarak görülmelidir.

 

2022 bütçe hedefi

2022’nin bütçe taslağı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde açıklandı. 15 Ekim’de Meclis Başkanlığı’na sunulan bu bütçe taslağı, 26 Ekim’den itibaren Mecliste görüşülecek. Bir ay sürecek görüşmeler sonrası AKP-MHP tarafından onaylanarak resmiyet kazanacak.

Bu bütçe taslağı krizin faturasının halka yüklenmesini hedeflemektedir.

Sunulan bütçe taslağında, giderler 1 trilyon 750 milyar 957 milyon lira olarak hesaplanmıştır. Gelirler ise 1 trilyon 472 milyar 583 milyon liradır. Gider/gelir arasında 278 milyar 374 milyon açık vardır. Ki bu açığın TL’nin yabancı paralar karşısında düşmesiyle daha büyüyeceği beklenmektedir.

Bütçe için halktan kesintiler daha artırılacak, mallara daha çok zam yapılacak, kesilen cezalar vb. ek gelirler artırılarak bütçe açığı karşılanmaya çalışılacaktır. Buna karşın devletin bu bütçesi, esas olarak mevcut düzen çıkarları doğrultusunda harcanacaktır. Bütçe resmiyet kazandıktan sonra hizmet ettiği kompradorlar, bankalar, inşaat firmalarına sunulacak ve faşist devletin ordu, yargı, polis gibi kurumlarının giderleri karşılanacaktır. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli generaller ve subaylar tarafından kurulan SADAT’ın giderleri ile Bilal Erdoğan’ın başkanı olduğu TÜGVA (Türkiye Gençlik Vakfı) gibi dini motifli “vakıf”ların giderleri de bütçeden

karşılanacaktır. Yine mafya kurumu ile resmi kurumların iç içe geçtiği girift yapıların da giderleri de bu bütçeden karşılanacaktır.

Nitekim bu durum uluslararası alanda da iyice açığa çıkmıştır. Öyle ki, resmi devlet statüsünde olan TC’nin gelir ve giderlerinin önemli bir bölümü kayıt dışı olarak görülmektedir. Bundan dolayı uluslararası bir kuruluş olan FATF (Kara Paranın Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu) tarafından kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele alanında yeterli çabayı göstermediği gerekçesiyle “gri liste”ye alınmıştır.

 

Mevcut durumun panzehiri

Ekonomik ve mali kriz giderek derinleşmiş ve tüm emekçi sınıflar giderek yoksullaşmıştır. Bu durum halk tarafından daha çok hissediliyor, daha çok görülüyor. Bunun sonucu olarak giderek artan bir tepki vardır.

Böylesi durumlarda ezen sınıfların klasik bir yöntemleri vardır. Sorunların kaynağı olarak mevcut düzeni ve devleti göstermezler. İş başında olan hükümeti, yönetimi işaret ederler. Muhalif olan partileri alternatif olarak piyasaya sürerler ve yığınların öfke ve tepkisini kontrol altına almaya çalışırlar. Nitekim 20 yıla yakın bir süredir yönetimde olan R.T.Erdoğan yönetimine karşı, CHP-İYİ Parti ittifakı piyasaya sürülmekte ve kitlelerin tepki ve hoşnutsuzluğu düzen içinde tutulmaya çalışılmaktadır.

Oysa halkın gerçek kurtuluşu sistemi tümden hedef almalarıyla mümkündür. Sorunların yaratıcısı bizzat mevcut düzendir. Dolayısıyla düzen partileri alternatif olamazlar. Alternatif; çeşitli milliyetlerden halkımız, gençler, kadınlardır. Toplumun çoğunluğunu oluşturan halk yığınları mevcut düzenin panzehiridir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu