Güncel

“O duvar duvarınız vız gelir bize vız”*

24 Kasım 1977'de gördüğü ağır işkenceler karşısında 'ser verip sır vermeme' geleneğini sürdürerek ölümsüzleşen M. Zeki Şerit'in katledilişinin 42. yılında (2019) yayımlanan bir çalışmayı yayımlıyoruz.

“Düşman yenilmez diye düşünme, yenilir.”

Mehmet Zeki Şerit
ÖN AÇIKLAMA: Burada genişletilmiş halini sunduğumuz bu yazı, ilk defa internette yayınlanmak üzere hazırlanmış, daha sonradan Tarihimizden Öğreniyoruz sayfasında şimdiki haline yakın esas metinle paylaşılmış, burada ise güncellenmiş ve genişletilmiş olarak tekrar paylaşılmıştır.
Mehmet Zeki Şerit yoldaş Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde, 1976(?), Kaynak: Partizan. Aralık 1978. Özel Sayı: 5.

Aynı fotoğrafın farklı kalitede ve farklı düzeyde görüntü veren bir kopyası. Kaynak: Mehmet Zeki Şerit

Aynı fotoğrafın farklı kalitede ve farklı düzeyde görüntü veren bir kopyası. Kaynak: “Gerçek bir Marksist-Leninist, Yılmaz Bir Halk Savaşçısı M. Zeki Şerit’i Ölümünün 1. Yılında Anıyoruz”. Partizan. Aralık 1978. Sayı: 4. Sayfa: 32.

Aynı fotoğrafın farklı kalitede ve farklı düzeyde görüntü veren bir kopyası. Kaynak: “Mehmet Zeki Şerit’i Ölümünün 12. Yılında Saygıyla Anıyoruz!”. Yeni Demokrasi. Kasım 1989. Sayı: 27. Sayfa: 67

Aynı fotoğrafın farklı kalitede ve farklı düzeyde görüntü veren bir kopyası. Kaynak: Halkın Birliği. T?. N?. S? (tekrar tespit edilince eklenecek)

Kayserili Çerkes bir işçinin çocuğu olarak dünyaya geldi Zeki yoldaş. Lisedeyken gençliğin akademik-demokratik devrimci mücadelesinden etkilendi. 1969’da üniversiteye girdiğinde aktif devrimci faaliyetlere katıldı. Bir süre sonra PDA (TİİKP) saflarında örgütlendi. M-L muhalefetin TİİKP revizyonistleriyle yollarını ayırmasının ardından Zeki, komünist öncünün görüşlerini benimseyip (mahkeme sorgusunda belirttiği üzere) 1972 yazı gibi M-L safta yer alarak komünist öncünün bir üyesi ve Halk Ordusu’nun bir gerillası olmuştu.

Mehmet Zeki Şerit yoldaş 12 Mart faşist rejimi esnasında İstanbul’da illegal faaliyet yürüttü. O, daha sonradan başka bir alana atanana kadar o dönemler İstanbul İl Komitesi’ne bağlı olan Türkiye Marksist-Leninist Gençlik Birliği’nin ilk İstanbul İl Komitesi başkanıydı.
O, İstanbul İl Komitesi’ne bağlı olarak faaliyet yürüten TİKKO İstanbul İl Komutanlığı’nın kararlı bir fedaisiydi. O, yarı-feodal yarı-sömürge ülkemizde devrimin yolunun Halk Savaşı olduğunu, Halk Savaşı’ndan başka gerçek bir kurtuluş yolunun bizimki gibi ülkelerde bilimsel olarak imkansız olduğunu, devrimimizin üç silahı olan Parti-Ordu-Cephe’den Parti’nin silahlı mücadelede içerisinde çelikleşip yetkinleşeceğini, Halk Ordusu’nun basitten karmaşığa, azınlıktan çoğunluğa doğru ancak silahlı mücadele içerisinde inşa olunacağını, bütün halk saflarını faşist diktatörlüğe karşı savaşıma sokacağı Halkın Birleşik Cephesi’nin ancak mücadele içerisinde kurulabileceğini çok iyi kavramıştı. O, silahlı mücadelenin hayati önemini kavramış ve 14 Mart 1973 tarihinde yine bu eylemlerden biri hazırlanmıştı.
Kızıl Ordu’yu geliştirip güçlendirmek ve kitlelere devrimci coşkuyu aşılamak için Altunizade Polis Karakolu basılacaktı.
Lakin uygun şartların olmadığı yapılan keşifte ortaya çıkınca eylemi daha uygun koşullar için ertelemeye karar verildi. Bu sırada 2 bekçi Zeki ve Sami Sarı’dan şüphelenip onları durdurmak istedi. Zeki sadece korkutmak amaçlı silahını çekti. Lakin bekçilerden Halil Havvakara’da silahını çekince kısa mesafeden bir çatışma yaşandı. Yaşanan çatışmada bekçi Halil Havvakara öldü, diğer bekçi Fikret Karaçay ise yaralandı.
Bu çatışmanın ardından Halk Ordusu şu bildiriyi yayınladı:
“Halkımıza 3 No’lu Açıklama!
14 Nisan saat 03.00 sularında yeni bir çatışma çıkmıştır. Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu’nun iki gerillası sokakta devriye gezen bekçilerin saldırısına uğramıştır. Fedaileri bir müddet takip eden bekçiler, daha sonra aniden önlerine çıkarak pervasızca ateş etmeye başlamışlardır. Bunun üzerine kısa mesafede karşılıklı çatışma başlamıştır. Çok kısa süren bu çatışma, bir bekçinin ölümü ve diğerinin de ağır yaralanmasıyla sonuçlanmıştır.
Emekçi Halkımıza şunu açıklarız ki, gerilla mücadelesini sürdüren halkın savaşçıları hiçbir zaman halka zulmetmeyen ve teşkilâtımıza saldırmayan sıradan bekçiye, askere ve polise saldırmayacaktır.
Bizim düşmanımız halkın düşmanıdır.
Bizim düşmanımız halka zulmeden patron, ağa, tefeci hükümetidir.
Bizim düşmanımız bu hükümetin arkasındaki Amerikan sömürgecileridir.
Biz, emperyalizmi ve faşizmi yıkmak için kanımızın son damlası, silâhımızın son kurşununa kadar çarpışacağız.
Çünkü biz, halkın ordusuyuz ve halkımıza ancak böyle layık olabiliriz.
Bir ekmek için faşizme hizmet edenlere şunu bildiririz ki;
Amerikan köpeği üç-beş bilirlerin saltanatına hizmet etmeyin!
Emirleri uygulamayın!
Bize silah çekmeyin!
Kararımız açık ve kesindir.
Bundan sonra kurşuna kurşun, kana kanla cevap vereceğiz.
Şimdiye kadar döktüğümüz şehit kanları elimize kızıl bayrağı vermiştir. Yüreğimize ihtilal kinini ekmiştir. Bunu kafanıza iyice sokun.
Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu’nun bütün mensupları:
Faşizme karşı her zamankinden daha uyanık ve amansız olun.
İşçi ve köylü düşmanlarının kara listelerini çıkarmaya devam edin.
Halkımızın desteğini en geniş ölçüde sağlamak için azami gayret sarf edin.
Devrim meşalesini canlı ve yüksekte tutalım.
Yaşasın Devrim!
-Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu – 6. Bölge Komutanlığı”

(Kaynak: Feyizoğlu, Turhan (2011). İBO İhtilalin Fidanı. Alfa Yayınları. sayfalar: 287, 288. ISBN 978-605-106-394-2)

Bu çatışma ardından Kızıl Ordu’ya yapılan operasyonlar arttırıldı. 15 Nisan 1973’te Sami Sarı bir randevuya giderken bir ihbar sonucu yakalandı ve çözüldü. Sami Sarı polisleri Fikirtepe’deki Kızıl Ordu hücresine götürdü, parolayı söyletip kapıyı açtırdı.

Polisler kapıyı açanı enterne ettiler, bunu gören Zeki olayı anladı ve çatışma çıktı. Uzun süre süren çatışmada cellatlar Zeki’nin dışarı attığı boş konserve kutularını defalarca kez bomba sanarak komik bir duruma düştüler. Zeki, böylece yaratıcı bir kadro, düşünen-savaşmayı bilen bir gerilla olduğunu kanıtladı. Bu sırada düşmana belge vermemek için evdeki belgelerin bir kısmı yakıldı, lakin bu sırada ev alev aldı. Bu yangında o dönem Parti’nin bir savaşçısı olan Nezihe Bahar’ın kolu yandı.

Çatışmanın ardından yanan ev. Kaynak: “İstanbul’da 8 anarşist yakalandı”. Milliyet. 17 Nisan 1973. Sayfa: 1.
Mehmet Zeki yoldaş çatışmanın ardından yakalandıktan sonra. Hürriyet. 30 Nisan 1973. Sayfa: 21.
Çatışmanın ardından elleri ve kolları yanan Nezihe Bahar. Kaynak: agy.
Çatışmanın ardından yakalanan Yalçın Büyükdağlı. Kaynak: agy.
Zeki yoldaş tutsak düşünce komünist bir tavır takınamadı ve bir çözülme yaşadı, hatta bu çözülmesi bir yoldaşının yakalanmasına da sebep oldu. Lakin bu pratik ona “pes etmesi gerektiği” “artık bu mücadelede yer alamayacağı” gibi fikirleri aşılamadı. Aksine, yoldaşlarının destek olması ve Marksizm-Leninizm’e olan inancıyla kısa sürede toparlandı. Üzerine asla bir yılgınlık çökmedi, Parti mahkemesine dürüstçe hesap verdi, hiçbir şeyi gizlemeye çalışmadı ve samimice öz eleştirisini verdi.
O da “artık çözülmek yok” diyenlerden oldu. Zindanlarda yaşadığı yenilgiyi mahkemedeki ihtilalci tavrıyla onardı; TKP (M-L) Davası’nda Parti’nin görüşlerini savunup kitlelere ulaştırmaya çalışan komünistlerin arasındaydı. Artık “düşmana boyun eğmiş Zeki” yoktu, düşmanı en güçlü sandığı kalelerinde acze düşüren, mahkemelerde “taşkınlık” yaptığı için ek cezalar alan bir Zeki vardı!

Mehmet Zeki Şerit yoldaş TKP (M-L) Davası duruşmalarından birinde. Ön sıra (soldan sağa): Hüseyin Tekin, Süleyman Yeşil, Davut Kurun, Arslan Kılıç; Arka sıra (soldan sağa): Mehmet Zeki Şerit, Muzaffer Oruçoğlu. Kaynak: “Ölüme mahkum edilen 6 TİKKO sanığının cezası 24 yıla çevrildi”. Milliyet. 7 Şubat 1976. Sayfa: 1.

Mesela 36 imzalı İbrahim Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişi üzerine verilen 6 Kasım 1974 tarihli dilekçede bir mütevazi imza da onundu. Bu dilekçede şöyle deniyordu:

“(…)

İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş nazi işkence odalarının tavanına kanıyla «unutma ki sen bir komünistsin» diye yazarak falakaya her yatırılışında o yazıyı okuyup faşist cellatlara karşı direnen Dimitrov’ların, Naziler tarafından kurşuna dizilirken, Alman askerlerine «Ben sizin kurtuluşunuz için mücadele ettim, siz kurtuluşunuzu öldürüyorsunuz» diye bağıran Fransız Komünisti George POLIT[Z]ER’lerin, Nazi kurşunlarına karşı korkusuzca göğüs geren Ernest THELLMANN’ların ve ölümü “Yaşasın Ho Şi MİNH” diyerek göğüsleyen Vietnam kahramanlarının her türlü şart altında son nefeslerine dek sürdürdükleri mücadelelerinin izleyicisidir.

Canını proletaryanın ve halkların kurtuluşuna adamış komünistler, faşist zulüm ve baskılardan korkarak intihar etmezler. İntihar tercihini seçecek olanlar, bizzat halkın devrimci mücadelesinden korktukları için zulmeden faşist köpeklerdir!

İşte bütün bu somut gerçeklerden ötürüdür ki, önderimiz İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş intihar etmez ve etmemiştir. ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR! (…)”

Mehmet Zeki Şerit yoldaşın poliste çekilen fotoğrafı. Kaynak: “Gaziantep’te bir öğrenci öldürüldü”. Tercüman (Ankara versiyonu). 17 Mart 1977. Sayfa: 1.
Mesela O, TKP (M-L) Davası’nda verdiği sorgusunda faşist diktatörlüğün hakimlerinin ve savcılarının yüzlerine şunları söylemişti:

“Ben, TKP (M-L) saflarında Türkiye halklarının emperyalizme, faşizme, feodalizme ve her türlü gericiliğe karşı vermiş olduğu haklı mücadelede yer alarak elimden geldiği kadar savaşmış bir komünistim. Sizler, Türkiye’deki hakim gerici sınıfların çıkarlarına bu haklı mücadeleye katılanları ezmek, yok etmek isteyen faşist devlet mekanizmasının bir parçasısınız.

(…)

1969 senesinde bilim adamı olmak, halkıma ve aileme yararlı olmak gibi parlak hayallerle üniversiteye girdim. Giderek halka değil onu sömüren asalaklara hizmet edeceğimi, halkı sömürenlere yardımcı olmak üzere eğitildiğimi anladım. Üniversiteye girer girmez kaynaştığım, zaten hepsi halk çocuğu olan devrimci çevre kafamdaki bütün bu sorulara cevap bulan evrensel gerçek Marksizm-Leninizmi kavramamda çok etkili oldu. Halkımızın ve ülkemizin sorunları ile daha yakından ve daha doğru olarak ilgilenme imkanı buldum.

(…)

Şu anda yakalanmış, bir sürü işkenceden ve baskıdan geçtikten sonra yargılanmak üzere karşınıza getirilmiş bulunuyoruz. Yaptıklarımdan asla pişman değilim. Biz komünistler, daha büyük zaferler kazanmak için yaptığımız her hatadan ve düştüğümüz her yenilgiden dersler çıkarırız. Bu yenilgiden büyük dersler çıkarttık. Biz komünistler devrimin yolunun dikenli olduğunu, tüm dünyanın ezilen halklarının kurtuluşunun silahın namlusunda olduğunu biliriz. Asla yılmadım, bundan sonra da yılmayacağım. Kanımın son damlasına kadar faşizme, emperyalizme ve tüm dünya gericiliğine karşı mücadele edeceğim.”

(“Faşist diktatörlük yiğit devrimci Zeki Şerit’i katletti”. Halkın Birliği. 6 Aralık 1977. Sayı: 23. Sayfa: 2.)

Mehmet Zeki Şerit yoldaş (üst sıra [bakana göre] soldan sağa 4.) Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde, 1976. Aynı fotoğrafta Ozan Garip Şahin (oturan sıra soldan 1.) ve Ozan Emekçi (oturan sıra soldan 2.) de yer almakta.

O’nun gibi gerçek bir komünisti bir sınav daha bekliyordu. 1976’da Parti’ye sağcı bir darbe yapılmak, partinin komünist görüşleri tasfiye edilmek istenmişti. Mayıs 1976’da kendi kafalarına göre yaptıkları bir toplantıda aldıkları 3 sayfalık darbeci görüşleri, nihayetinde Kasım 1976’da “Hatalardan Dersler Çıkartarak İrade ve Eylem Birliğini Güçlendirelim” başlıklı bir genelge ile resmileştirdiler. Neydi bu görüşler, ne oldular?

– Ülkemizin yarı-feodal yarı-sömürge olduğu gerçekliğini reddettiler, “ülkemizde komprador nitelikte geri-kapitalizm egemendir” şeklindeki gerici anti-Marksist tezini yaydılar.
– Türk-Yunan Savaşı’nı “Dünya devriminin geçici müttefiki” ilan edip, “onun olumlu yönlerini daha fazla belirtmeliyiz” dediler.
– Bizimki gibi yarı-feodal yarı-sömürge ülkelerde tek kurtuluş yolu olan iktidarın kırdan kente parça parça Kızıl Siyasi İktidarlar kurularak Uzun Süreli Halk Savaşı ile zaptı doğru MLM tezini reddedip, kendi kafalarından uydurdukları bir farazi “şehirleri yadsıyan görüşlerimiz hatalıydı” kararını aldılar. Hatalı olan neydi? KIRLIK BÖLGELERDE SİLAHLI MÜCADELE ESAS, DİĞER MÜCADELE BİÇİMLERİ TALİDİR doğru MLM görüşlerini savunmak mı? Esas mücadele alanı ile tali mücadele alanlarını belirlemek mi?
– Şefik Hüsnü’nün sağ oportünizmini belirtip, Mustafa Suphi’nin Kızıl Sancağı’nı göndere çektiğimiz için görüşlerimiz bu oportünistleri üzmüş, ve şunu eklemişlerdi: “TKP’nin Troçkizme karşı mücadelesi ve Komintern’e kabulü gibi olumlu yanları belirtilmeliydi.” Bu “eleştiri”, sadece oportünizmi adım adım aklamanın yoluydu!
– Ve nihayetinde İbrahim Kaypakkaya yoldaşın kanıyla çizdiği ihtilalin kızıl yoluna şu hakarette bulundular: “BİZ M-L BİR PARTİ DEĞİLİZ, M-L OLMA YOLUNDA SİYASİ BİR HAREKETİZ”, yani değil bir Parti, M-L bir hareket bile değil, M-L olma yolunda ilerleyen siyasi bir harekettik! Yani İK yoldaş bir komünist değildi, küçük-burjuva devrimcisiydi. Yani onun 5 Temel Belge ve 11 İlke’si M-L görüşler değil, küçük-burjuva görüşlerdi. Yani onun kurduğu Türkiye Proletaryası’nın öncüsü olan TKP (M-L), bir parti değil, M-L hiç değil, sadece siyasi bir hareketti!
İşte 1976’daki bölünmede Parti’nin başına çöreklenen tasfiyeci Koordinasyon Komitesi’ne karşı Marksizm-Leninizmi savunan her gerçek komünist gibi, Mehmet Zeki Şerit yoldaş da TKP (M-L) saflarında, Parti’yi savunan komünistlerden yana saf tutarak İbrahim Kaypakkaya yoldaşın çizdiği ihtilal yolunu savunmaya devam etti.
1977 yılına gelindiğinde Zeki’ye dar geliyordu dört duvar, sınıf mücadelesinde aktifçe yer almak, faşizme karşı aktifçe savaşmak istiyordu. Ankara Parti organına firar için haber iletti. Lakin ’76 ayrılığı yüzünden “güç toplamak” isteyen Parti organı eylemi erteleme kararı aldı.
Zeki ise buna uymadı ve 13 Mart 1977’de Dev-Genç yazı işleri müdürü Taner Akçam, Sadi Güven, THKO’lu Rıza Selman, yankesicilikten tutuklu Muzaffer Erbaş ve gasp suçlusu Zeki Özer ile birlikte zindanları parçaladı ve özgürlük eylemini gerçekleştirdi. Gitmeden önce ise düşmanı delirtmek, çılgına çevirmek için Nazım Hikmet’ten şu sözleri kazıdı koğuşun duvarına:

“O DUVAR, DUVARINIZ, VIZ GELİR BİZE VIZ”

Firar edilen koğuş. Kaynak: “4’ü siyasi suçtan hükümlü 5 kişi cezaevinden kaçtı”. Milliyet. 14 Mart 1977. Sayfa: 1.

Firardan sonra Ankara’daki Parti Organı ile Zeki yoldaşın zamanla ilişkileri kopar. Ankara ile sorunlu olduğu için İstanbul’la temas kurmaya çalışır. Toptaşı Zindanı’na (firari olduğu halde) gelip Hasan Aksu’yla görüşür. Bu dönemlerde Zeki kimseyle bağı olmadığı için Üsküdar Mezarlığı gibi yerlerde yatıp kalkmaktadır. Tekrar ilişki kurar ve tekrar illegal faaliyetlere katılır.

Lakin Zeki’nin özgürlüğü çok uzun sürmez. 1977 23 Ekim’ini 24 Ekim’e bağlayan gece Altıyol’da kaldığı ev Uğur Gür ve Mete Altan isimli azılı faşistlerin de olduğu bir operasyonla basılır. Teslim olmayı aklının ucundan bile geçirmeden çatışa çatışa direnir ve ancak öyle yakalanır. Yakalandığında bile “Halk Savaşçıları Ölmez!” “Gerillalar ölmez!” “Yaşasın Devrim!” sloganlarını bağırarak devrime inancını gösteriyordu.
Hastaneye kaldırılan Zeki yoldaş yatağa kelepçelenir. Bu dönemde Hasan Aksu kendisiyle bir görüşme yapabilir, sağlığı giderek iyileşmektedir. Durumu tamamen iyi olmaya yakınlaşınca faşistler onu işkenceye alır.
Mehmet Zeki yoldaş tutsak düştükten sonra hastanede yatağa kelepçeliyken. Kaynak: “Ankara’da, odalarına patlayıcı madde atılan profesörlerden biri ağır yaralandı”. Tercüman (Ankara versiyonu). 26 Ekim 1977. Sayfa: 1
Mehmet Zeki yoldaş tutsak düştükten sonra hastanede yatağa kelepçeliyken. Kaynak: “TİKKO’cunun evinde eylem planları ele geçirildi”. Hürriyet (İstanbul versiyonu). 26 Ekim 1977. Sayfa: 1.
Mehmet Zeki yoldaş tutsak düştükten sonra hastanede yatağa kelepçeliyken. Kaynak: “TİKKO’cu genç toprağa verilirken belirsiz kişilerce havaya ateş açıldı”. Milliyet. 26 Kasım 1977. Sayfa: 6.

Aslında daha önceden başlayan sorgulamalarda Mehmet Zeki Şerit yoldaş 12 Mart sürecinden tanındığı için “eski Zeki’nin” karşılarında olduğunu sanıyorlardı, ama çok yanılıyordu. Çünkü artık KENDİNİ AŞIP YENİDEN YARATMIŞ bir Zeki Şerit vardı karşılarında. Faşistler ne yaparsa yapsın o üstündeki sahte Selim Yalçın kimliğini savunur. Bu gerçeklik en iyi Zeki Şerit yoldaşın örnek ifadesinden ve sorgusundan anlaşılabilir.

“T.C. ÜSKÜDAR SAVCILIĞI 

TALİMAT 

İFADE ZABIT VARAKASI 

C. SAVCI YARD.: Şakir Ünal Ensari 

Z.K.: NECLA AKOL 

Kadıköy C. Savcılığının 27.10.1977 tarih ve hazırlık: 1977/6997 fetten sanık olup; halen halen Haydarpaşa Numune Hastanesinde tedavi gören Arif oğlu, 1952 doğumlu Mehmet Zeki Şerit’in müsnet suçlardan ifadesinin alınması istenmiş olmakla, hasta sanığın ifadesinin alınması için Numune Hastanesi’ne gelindi; hastanın halen hastanenin rehabilitasyon servisinde 415 numaralı odada yattığı görüldü. 

Doktor Oğuz Güzelcan’dan hastanın tıbbi yönden ifadesinin alınmasında bir mahzur olup olmadığı soruldu: 

Mahzur olmadığının anlaşılması üzerine, hastaya ifade verip veremeyeceği soruldu: 

İfadesini vereceğini bildirmekle, sorgusuna geçildi: 

Sanık: SELİM YALÇIN: Süleyman oğlu, Fatma’dan olma, 1949 doğumlu Sarız nüf. kay. olup; ikametgahını vermeyeceğini, işçi olduğunu bildirdi. 

Kadıköy C. Savcılığının 27.10.1977 tarih ve hazırlık 1977/6997 sayılı talimatı okundu: 

Sanıktan savunması soruldu: 

‘Benim adım talimatta yazıldığı üzere, Mehmet Zeki Şerit değildir. Adım yukarıda hüviyetimi bildirirken söylediğim gibi Selim Yalçın’dır. Nüfus cüzdanım yaralandığım evdedir. Aranırsa benim adım Mehmet Zeki Şerit değil, SELİM YALÇIN’dır. Olay günü kapı çalındı. Benimle birlikte Kadıköy Altıyol’da, sarih adresini bilmediğim oturduğum evde bacım diye hitap ettiğim bir kız kapıyı açtı. Ve içeri polisler girdi, polislerden ismini bilmediğim ve karanlıkta olduğu için görsem de tanıyamayacağım biri Mehmet Zeki Şerit budur diyerek, üzerime ateş açtı. Kendimi kaybetmişim, hastanede ayıldım. Olay böyle cereyan etti,’ dedi. 

Soruldu: ‘Ben polise ateş etmedim, polis bana ateş etti. Vurulduğum evde bir adet ruhsatsız tabancam vardır, ancak kullanmadım,’ dedi. 

Yanındaki kızın adı ve ne sebeple yanında bulunduğu soruldu, ‘yanımdaki kızın adını bilmiyorum. Örgütsel faaliyetlerden dolayı tanıdım. Kendisine bacım diye hitap ederim’, dedi. 

Hangi örgüte mensup olduğu soruldu: ‘Bunu açıklayamam, açıklamaya yetkim yoktur,’ dedi. 

Sanıktan devamlı oturduğu adres soruldu: ‘Bunu da açıklamaya mecbur değilim’ dedi. 

Tabancasının evsafı soruldu: ‘Tabancam 9 mm. lik Brownik markadır’, dedi. 

Sanık başka söyleyecek bir şey olmadığını bildirmekle keşfe son verilip; alınan ifadesi okundu. Ve sanığın imzası alındı. 

27.10.1977 

C. Savcı Yard. 

Şakil Ünal Ensari – 16 915 

İmza 

Z.K. 

İmza 

Sanık 

Selim Yalçın 

İmza”

Yine sorgusu ise şöyledir:

“Sorgu No. 1977/113

ÜSKÜDAR NÖBETÇİ SULH CEZA MAHKEMESİNİN SORGU ZABITNAMESİ

Hakim: Bülent Gürel 10839

Katip: Gürsel Furan

C. Savcılığı’nın 977/267 G.T. sayı ve 28.10.1977 günlü yazısı üzerine Kadıköy Sulh Ceza Hakimliğinin 977/77 sayılı gıyabi tevkif müzekkeresi ile tutuklu bulunan Mehmet Zeki Şerit’in hakkındaki gıyabi Tevkif kararının Vicahiye çevrilmesi istenmiş olmakla Evrak Defterine kaydedildikten sonra piyasadan pazarlıkla temin edilen şoför Halil Can’a ait 34 DT 454 Plakalı Taksi ile Haydarpaşa Numune Hastanesine gelindi.

2. Hariciye Servisinde bulunan sanığın yanına varıldı.

Hüviyetin tespitine geçildi:

SANIK: SELİM YALÇIN: Süleyman oğlu, Fatma’dan doğma, 1949 D.lu, Kayseri Sarız İlçesi Merkez mah. Nüf. Kay. olup, belirli ikametgahı olmayıp, Bekar, Cahil, Sabıkasız olduğunu söyledi.

C. Savcılığına bağlı evrakı okundu, soruldu:

‘Daha evvel benim zabıtaca resmim çekilmiş değildir. Kabul etmiyorum,’ dedi. ‘Daha evvel alınmış parmak izim yoktur. Bu sebeple burada alınan parmak iziyle evvel yapılan parmak izi mukayesesinin aynı olduğuna dair zabıt ta doğru değildir’ dedi.

‘Birisi beni ziyarete geldi ama ben o zaman baygındım. Babam mıydı bilmiyorum’ dedi.

Evrak tetkik edildi.

G.D.: C. Savcılığınca yeniden toplanan delillerden ve ezcümle fotoğraf teşhisine dair zabıt varakası, parmak izi bulunduğuna dair zabıt varakası, gibi sanığın babasına ait ifade muvacehesinde, sanığın Kadıköy 1 nci sulh ceza hakimliğinin 977/72 sayılı 27.10.1977 günlü gıyabı tevkif müzekkeresinde adı yazılı şahıs olduğu hususunda kanaat getirildiğinden, Gıyabi tevkifin VİCAHİYE ÇEVRİLMESİNE, ve sanığın yattığı odanın başında halen beklemekte olan 1 nci Şb. Memurlarından 3046 yaka sayılı Vehbi Uzundağ ile 1 nci Şb. Pol. Mem. 5346 sayılı G. İbrahim Kaya isminde polis memurlarının teslimine karar verildi. Bu zabıt birlikte tanzim ve imza edildi. 28.10.1977

Hakim 10839

İmza

Katip

İmza

Müşabir

İmza

Pol. Mem.

Vehbi Uzundereli

İst. 1. Şb. görevli

İmza

Pol. Mem.

G. İbrahim Kaya

Aynı yerde görevli

İmza”

Görüldüğü üzere Zeki Şerit yoldaşımız ne pahasına olursa olsun örgüt hakkında bir bilgi vermemiş, inatla üzerinden çıkan kimliği savunmuş, hatta ve hatta kendisiyle yüzleştirilen babası için “tanımadığını” söylemiş ve “YAŞASIN DEVRİM!” “GERİLLALAR ÖLMEZ!” sloganlarını haykırmıştır.
İşte karşılarındaki bu yeni Zeki’yi konuşturmak için 24 Kasım 1977’de son kez ağır işkenceye çekerler O’nu. Lakin Zeki, faşist itler ne yaparlarsa yapsınlar onları Kızıl Direnme Ruhu’yla yenilgiye uğratır. Karşısında acze düşen düşman ise tek bir çıkar yol bulur: “Böylesi bir komünist yaşamamalıdır.”

Ve böylece Mehmet Zeki Şerit yoldaşımız 24 Kasım 1977’de alçak işkencecilerin işkencehanelerini MLM biliminin ışığıyla parçalayarak şehit düşer.

Mehmet Zeki yoldaş. Kaynak: “Jandarmayı vuran TİKKO’cu yakalandı”. Hürriyet (İstanbul versiyonu). 25 Ekim 1977. Sayfa: 1.

Devrimci sanatçı Yılmaz Güney, Zeki’nin ardından şöyle diyecektir:

“(…) siyasi görüşlerini Aydınlık’ın sağ reformist çizgisini, oportünizmini, sınıf-uzlaşmacı yapısını eleştiri temelinde oluşturan Zeki Şerit, ömür boyu tutsaklık cezasıyla yattığı cezaevinden kaçtıktan bir süre sonra pusuya düşürüldü ve vurularak ele geçirildi. 30 gün yaralı yatağında sorgulandı. Ve o yataktan kalkamadı. Ölümü, gömüldükten sonra açıklandı. İşkenceleri belgeleyecek otopsi olanağı da ortadan kaldırıldı. Ve bütün bunlar çok yakın geçmişte yaşandı. Zeki Şerit devrimi lekeleyecek tek sözcük konuşmadı. Ve sonuna dek teslim olmadı. O Aydınlık sağcılığına, sosyal-faşizme, sosyal-emperyalizme, faşizme, emperyalizme ve her türlü gericiliğe karşı savaşarak İbrahim Kaypakkaya’nın yanından geldi. (…)”

Evet! O emperyalizme, sosyal-emperyalizme, faşizme, sosyal-faşizme, çeşitli türden sağ ve sol oportünizme ve her türden gericiliğe karşı savaşımında asla yılmayarak bir TKP (M-L) savaşçısı ve TİKKO partizanı olarak İbrahim Kaypakkaya yoldaşımızın çizdiği kızıl yoldan geldi.

O, faşist diktatörlüğün mahkemelerinde halkına verdiği “Asla yılmadım, bundan sonra da yılmayacağım. Kanımın son damlasına kadar faşizme, emperyalizme ve tüm dünya gericiliğine karşı mücadele edeceğim.” sözünün her daim eri oldu, o sözünü tuttu ve bunu Türkiye proletaryasının bağrından kanla sulanmış bir Kızıl Bayrak olup yükselerek ödedi! Ne şanlı bir bedel!
O, her türden oportünizme karşı şanlı Kızıl Sancağı’nı yükselttiği Mustafa Suphi yoldaşın “Proletarya için hayat ve şeref, azm ile birliktedir; ölüm ve mezellet [alçalma, alçaklık], miskinlik ve perişanlıktır!” şiarını çok iyi benimsemiş ve işkencehanelerde azmiyle proletaryanın hayatını ve şerefini temsil etmişti! O, bu temsiliyet görevini layıkıyla yerine getirip, faşist cellatları en güçlü kalelerinde azmiyle yenmişti!
Hayat ve şeref Zeki’nindi, ölüm ve mezellet ise onu katleden faşist katillerin; bu hep böyle oldu ve hep böyle olacaktır!
Mehmet Zeki Şerit yoldaş kendini aşıp yeniden yaratmanın, faşistlerin esaretine boyun eğmemenin onuruyla şehit düşer ve komünistlere büyük bir miras bırakır.
Onun mirası yakan bir ateş topudur, bu mirası herkes tutamaz, bu mirası ancak komünizm sancağını daha da yükseklere çekenler tutabilir!
O, elindeki proletaryanın şanlı kızıl bayrağını sonraki neferlere bırakmıştır.
Bu koşu devam etmektedir, zafere ve tüm insanlığın kurtuluşuna kadar da durmaksızın sürecektir. Başkan Mao Zedung’un da belirttiği gibi “Komünizm gerçekleştiğinde bile iki çizgi arasında bir mücadele, ileri olanla geri olan arasında mücadele olacaktır.”, yani bu koşu Altınçağ’da da durmayacak, ilerleyecektir!
Zeki, zamanında bir yoldaşına “Düşman yenilmez diye düşünme, yenilir.” demişti ve O, 42 yıl önce düşmanı yendi!
MEHMET ZEKİ ŞERİT ÖLÜMSÜZDÜR!
HALK SAVAŞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR!
YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZM-MAOİZM!

YAŞASIN HALK SAVAŞI!

Marksizm-Leninizm-Maoizmin ihtilâlci savaşçısı Mehmet Zeki Şerit yoldaş bir İşçi-Köylü Kurtuluşu sayısının kapağında (kapaktaki fotoğraf üstte kullanılmıştır).
Mehmet Zeki yoldaşın mezarı, Zeytinburnu Yenikozlu Mezarlığı, Ada 9, Mezar No 89.
Bir gülün yattığı yer nice çiçeğe can oluyor…
Mehmet Zeki yoldaşın mezar taşı ön yüz yakından (fotoğrafının olduğu bölüm kırılmış).
Mehmet Zeki yoldaşın mezar taşının arka yüzü.

Kaynaklar:

– Belgeler:
* “Hatalardan Dersler Çıkartarak İrade ve Eylem Birliğini Güçlendirelim”. Kasım 1976.
– Kitaplar:
* “28-29 Ocak 1921’i Unutma! – Mustafa Suphi ve Yoldaşları”. Info-Türk Ajansı / Tarihsel Belgeler Dizisi: 2. 1. Baskı, Ocak 1975. Sayfa: 49.
* “İşkencehanelerde Kızıl Direnme Ruhunu Yaşatmaya Hazırol! Kontr-Gerillanın Uyguladığı Sorgulama Usülleri (12 Mart tecrübeleri)”. Oruçoğlu, Muzaffer. Ocak Yayınları. 1. Baskı, 1980.
* “Umut 30 Yaşında – Parti ve Devrim Şehitleri Albümü 1972-2002 – Partizan”. Göksu, Yıldız. / Deniz, Tuncay (derleyen). Umut Yayımcılık. 1. Baskı, Aralık 2002. ISBN: 975-7919-23-3
* “İBO İhtilalin Fidanı.” Feyizoğlu, Turhan (2011). Alfa Yayınları. ISBN: 978-605-106-394-2
* “Şafak Alazında Harpagos’a Kafa Tuttuk”. Aksu, Ersin Hasan. Nisan Yayımcılık. 1. Baskı, Mayıs 2016. ISBN: 9786056516290
* “Muzaffer Oruçoğlu Anlatıyor – Zavot’tan Vartinik’e”. Ekinci, İbrahim (Söyleşi: Oruçoğlu, Muzaffer). Ayrıntı Yayınları. 1. Baskı, Ekim 2016. ISBN: 978-605-314-132-7.
– Dergiler:
* “Ölen Ama Yenilmeyen-2 – İbrahim Kaypakkaya Olayı”. Emekçi. Şubat 1975. Sayı: 4. Sayfa: 61., bu dilekçenin çeşitli kaynaklardan çaprazlanmış daha geniş bir versiyonu için bkz: “18 MAYIS | 1974 yılı dava tutsaklarından dilekçe: “Arkadaşımız İbrahim Kaypakkaya’nın ölümü ile ilgili açıklamadır!”
* “Faşist diktatörlük yiğit devrimci Zeki Şerit’i katletti”. Halkın Birliği. 6 Aralık 1977. Sayı: 23. Sayfa: 2.
* “Olabildiğince Eylemde Birlik İlkesine Sarılarak Devrimciler Arasında Düşmanlık Körükleyen Grupçuluğu Yıkalım PROLETER DEVRİMCİ KÜLTÜR CEPHESİ’Nİ GÜÇLÜ BİR DEVRİM MEVZİSİ KILALIM”. Güney, Yılmaz / Behram, Nihat. Proleter Devrimci Kültür Mücadelesinde GÜNEY. Ekim 1978. Sayı: 10. Sayfa: 16
* “Gerçek bir Marksist-Leninist, Yılmaz Bir Halk Savaşçısı M. Zeki Şerit’i Ölümünün 1. Yılında Anıyoruz”. Partizan. Aralık 1978. Sayı: 4. Sayfalar: 32-38.
* “Mehmet Zeki Şerit’i Ölümünün 12. Yılında Saygıyla Anıyoruz!”. Yeni Demokrasi. Kasım 1989. Sayı: 27. Sayfa: 67
* “Mehmet Zeki Şerit”. Partizan Gençlik. Kasım 1995. Sayı: 10. Sayfa: 18.
* “O Duvar, Duvarlarınız, Vız Gelir Bize Vız”. Devrimci Demokrasi. 16-30 Kasım 2000. Sayı: 20. Sayfa 15.
* “Proletarya Partisi tarihinde ilk özgürlük eylemi”. (Bağımsızlık Yolunda) Devrimci Demokrasi. 16-30 Kasım 2001. Sayı: 19. Sayfa: 14.
* “Devrime adanmış bir yaşam – Mehmet Zeki Şerit”. (Halk İçin) Devrimci Demokrasi. 16-30 Kasım 2002. Sayı: 5. Sayfa: 14.
***
Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu