GüncelMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | “Sistemleştirilmiş Şiddet Döngüsünü, Birbirimizden Aldığımız Güç ile Yıkalım”!

"Sistemleştirilmiş bu şiddet döngüsünü, bizler elbette ki; birbirimize, yaşamlarımıza, hak ve kazanımlarımıza sadece yasalarda değil sokakta, yaşam alanlarımızda sahip çıkarak, örgütlü bir mücadeleyle tarumar edeceğiz"

Erkek egemen devlet, kadın mücadelesine ve kazanımlarına dönük saldırı politikası geliştirirken, kadın ve LGBTİ+ mücadelesinin bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’ne de zamana yayılmış bir saldırı halindedir.

Geçen yıl, ilk olarak İstanbul Sözleşmesi’nin AKP MYK toplantılarında ana gündem maddesi olmasının ardından, sözleşmeden geri çekilme tartışmalarının yoğunlaştığı ve öne çıktığı bir yıl oldu. Bu on yıllık süreçte erkek adaletin yasalarında uygulanabilirliğini tartıştığımız sözleşmeye yönelik özel ve zamana yayılan bir saldırı politikası geliştirildi.

Başta R.T.Erdoğan olmak üzere, kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikaların üreticisi ve yöneticisi olan AKP-MHP iktidarı, kadın ve LGBTİ+ mücadelesi ve öznelerine yönelik saldırı ve hedef gösteren söylem ve eylemleri; dönemsel ya da ülke gündemini değiştirmek adına yaratılan bir suni gündem elbette ki değildir.

Erkek devlet, patriyarkal düzeni güçlendirmek adına kadınlar üzerinden sistematik özel saldırı konsepti geliştirmekte, politikalarını bu eril perspektif üzerinden şekillendirmektir. Yani bugün yaşamlarımıza, emeğimize ve kazanımlarımıza göz diken bu anlayışı örgütlü, eril bir ideolojiden beslendiği ortadadır.

Geliştirilen her politika ve söylem, patriyarkal/kapitalist düzenin kadın emeğine yönelik sömürüsünü katmerleştirmeye, kadın ve LGBTİ+’ların yaşamlarını tehdit etmeye, hak ve kazanımlarını elden almaya yönelik kalıcılaşan bir saldırıya dönüşmektedir.

20 Mart’ta bir gece yarısı kararnamesi ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini zafer naralarıyla ilan eden R.T.Erdoğan’ın “Her kim bu ülkede bir daha İstanbul Sözleşmesi ile başlayan bir cümle kurarsa, ona en başta ve en çok kendi adlarını sapkın ideolojik ajandaları uğruna istismar ettiği için kadınlarımız tepki göstermelidir” sözleriyle İstanbul Sözleşmesini hedef alan bir konuşma daha gerçekleştirdi. Erdoğan’ın bu konuşmasından iki gün sonra bir erkek “canı sıkıldığı” için sokağa çıkıp samuray kılıcı ile bir kadını katletti. Katil Can Göktuğ Boz, hiç tanımadığı Başak Cengiz’i büyük bir nefretle öldürdü.

Katilin “Evdeyken birini öldürmeyi planladım. Öldürebileceğim, bana direnemeyen birinin, bir kadının geçmesini bekledim” ifadesi ile bu coğrafyada kadınların kolaylıkla öldürülebilir ve hatta öldürülmesi bahane ya da arzu edilebilir bir durum olduğunu bir kez daha gösterdi.

Neredeyse her gün her yerde, canı sıkılanın, kafası bozuk olanın, boşanmak istemeyenin, kıskançlık krizi ya da cinnet geçiren erkeklerin bu ve benzeri “gerekçe”lerle bazen hiç tanımadıkları bazen de çok yakından tanıdıkları eski/eşi, eski/sevgilisi, kızını ya da annesini çok organize ve planlı bir biçimde öldürüldüğü bir coğrafyadayız.

Devletin kadın ve LGBTİ+’lara yönelik özel saldırı politikalarıyla erkek adaletini işlettiği bir düzende, fail erkeklerin serbest kaldığı ya da “tahrik” ve “iyi hal” indirimleriyle ödüllendirildiği, daha fazla cesaretlendirildiği bir döngüden bahsedebiliriz. Bu döngüde fail erkekler korunmaya, ak’lanmaya devam ederken; yaşamına sahip çıkan, kadın mücadelesi yürüten kadınlar yüksek cezalarla yargılanmakta.

Sistematik şiddet uygulayan erkekten, kendisini korumak ve yaşamına sahip çıkmak için öz savunmasını kullanan Çilem Doğan’a 15 yıl ceza verilmesi ile yaşamlarına sahip çıkan, şiddet karşısında isyan eden her kadın cezalandırılmak istenmektedir.

Şiddet karşında kolluk güçlerine başvuran kadınların dikkate alınmadığı, 6284 etkin koşullarda uygulanmadığı için, kadınları şiddete karşı uluslararası koruyan İstanbul Sözleşmesi’den çıkılarak, bir kadını öldürmek daha kolay hale getirildiği için Başak Cengiz katledildi.

Hak ve kazanımlarımızın ellerimizden alındığı bu gerçeklikte; kadınlar şiddet karşısında savunmasız ve çaresizliğe terk edilmek istenmektedir. Katil, bu suçu erkek egemen devletten cesaret alarak büyük bir rahatlıkla gerçekleştirmiştir. Ona bu cesareti veren, en büyük suç ortağı “koca bir devletten” başkası değildir.

Sistemleştirilmiş bu şiddet döngüsünü, bizler elbette ki; birbirimize, yaşamlarımıza, hak ve kazanımlarımıza sadece yasalarda değil sokakta, yaşam alanlarımızda sahip çıkarak, örgütlü bir mücadeleyle tarumar edeceğiz.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu