GüncelKadın

GÜNCEL | Erkek-Devlet-Yargı İşbirliği; Kadınların Dayanışmasına Yenilecek

"Rakamlara ve gazete sayfalarına sığmayacak ölçekte bir şiddet gerçekliği ile karşı karşıyayız. Basında okuduklarımız bir yanda, diğer yanda ise her gün yaşamın her karesinde hepimizin maruz kaldığı yada tanığı olduğu çok daha büyük bir şiddet sarmalı var"

Erkek iktidarın erkekleri korumak adına attığı adımlardan biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı çekilme kararına karşı kadınlar güçlü bir itiraz örgütledi. Kadınların örgütlediği İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz kampanyaları güçlü ve kadınlar bakımından bütünlüklü bir harekete dönüştü. Kampanyalar coğrafyamızın dört bir yanında karşılık buldu ve kadın hareketinin ortak sözü, politikası ve eylemi olarak yaşam buldu.

Aylarca süren kampanya çalışmalarının bir parçası olarak bir dizi eylem örgütlendi, mitingler ve büyük kadın buluşmaları yapıldı. Kadınların bu kampanyaları istikrarlı bir biçimde sürdürebilmesi ve binlerce kadını pek çok baskıya rağmen harekete geçirebilmesi elbette beslenilen maddi gerçeklikle doğrudan ilişkili.

Söz konusu maddi gerçekliğin özeti ise erkek egemen sistemin tüm araçlarını seferber ederek kadınların yaşamlarına kastetme hali. Bu zeminden beslenen politika ve eylemler doğal bir sonuç olarak kadınlar nezdinde karşılık buluyor/bulmaya da devam edecek. Çünkü kadınlar erkekler tarafından evde, işyerinde, sokakta, katledilmeye devam ediyor. Hesapsızlık ve cezasızlık katilleri korumayı sürdürüyor.

HDP milletvekili Oya Ersoy’un kadına yönelik şiddet ve artan kadın cinayetlerine ilişkin hazırladığı rapor her gün kadınların erkekler tarafından katledildiği gerçekliğini ortaya koyuyor. Bu raporda İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının kadın cinayetleri verilerine yansımasını görüyoruz. Rapora göre;

  • “20 Mart-27 Nisan tarihleri arasında 32 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 10 kadın uzaklaştırma kararına rağmen katledildi.
  • 28 Nisan-25 Mayıs tarihleri arasında 22 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 4 kadın uzaklaştırma kararına rağmen katledildi.
  • 26 Mayıs-25 Haziran tarihleri arasında 29 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 2 kadın uzaklaştırma kararına rağmen katledildi.
  • 26 Haziran-10 Ağustos tarihleri arasında 41 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 5 kadın uzaklaştırma kararına rağmen katledildi.
  • 1 Ağustos-10 Ağustos tarihleri arasında yani sadece 10 günde erkekler tarafından 12 kadın katledilmiştir.”

Raporda yer alan veriler kadın katliamlarının sadece basına taşınan boyutunu yansıtmaktadır. Bu tablo aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının erkekleri daha fazla güçlendirdiğini göstermektedir. Erkekler bu gücü ne giyeceğinden, nasıl yaşayacağına, kaç çocuk doğuracağından, hangi işte çalışacağına varana kadar kadınların yaşamlarına müdahale eden, yön vermeye çalışan, kendi “makbul kadın”larını yaratmak için çalışan erkek iktidardan almakta.

Sözleşmeden Çekilme Kararı Erkekleri Güçlendiriyor

Biz bu tabloyu erkek iktidarın kadın ve LGBTİ+’ları, çocukları şiddet karşısında yalnız bırakan, fail erkekleri koruma, aklama merkezli üretilen yasa ve politikalarının bir sonucu olarak görmekteyiz/yaşamaktayız.

Bu verilerin sadece basına yansıyan veriler olduğunu ve şiddet karşısında hayatını kaybeden kadınları içerdiğini söyledik. Bu yansımanın şiddetin ve kadın katliamlarının küçük bir kısmını yansıttığı ise başka bir gerçek. Rakamlara ve gazete sayfalarına sığmayacak ölçekte bir şiddet gerçekliği ile karşı karşıyayız. Basında okuduklarımız bir yanda, diğer yanda ise her gün yaşamın her karesinde hepimizin maruz kaldığı yada tanığı olduğu çok daha büyük bir şiddet sarmalı var. Ve şahit olduğumuz bu örneklerde erkek egemen devletin her zerresini, her politikasını en çıplak, en doğrudan hali ile şiddet uygulayan erkeklerin bütünlüğünde görebiliyoruz.

Yakın zamanda doğrudan tanık olduğumuz örneklerden birinde, sadece “ısrarcı bir sevgili” gibi görünen erkekte vücut bulan erkek egemen devletin kendisini gördük. Kadın konuşmak istememesine rağmen zorla çekiştirerek kadını kendisiyle kalmaya/konuşmaya zorlayan bir erkeğe müdahale ettik. Karşımıza çıkanları kısaca özetleyelim, erkeğin cümlelerinden.

“ Sadece konuşacağız… Biz sevgiliyiz zaten, üçüncü kişiler karışamaz… Beni insanlara rezil ettin… Sen kimi kimden koruyorsun, biz zaten kadınları koruyan insanlarız… Kime şikayet edeceksin (iğrenç bir gülme eşliğinde)… Şikayet etsen bana kim ne yapacak…”

Kadını ısrarla bırakmamız, etrafımızda başka insanların toplanması ile o an için vazgeçen erkeğin polis olduğunu öğreniyoruz. Olayın öznesi kadın erkeğin beline silah takınca başkalaştığını söylüyor. Bu başkalaşmaya erkeklikle bütünleşme hali diyebiliriz aslında.

Sadece bu erkeğin kendisinde potansiyel bir katilin söylemlerini, kadın katliamları karşısında yargının, polisin tutumunu/işbirliğini vb. görebiliyoruz. Erkeklerin cezasızlık konusunda erkek yargıya-polise ne kadar güvendiğini görüyoruz. Kadınların dayanışmasının erkek-devlet-yargı işbirliği ile engellenmeye çalışıldığını görüyoruz. “Kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışı ile topluma kadınların yaşadığı şiddetin izleyicisi olma telkininde bulunulduğunu görüyoruz.

Azra, Esra, Ulviye, Edanur… kadınlar katledilmeye, katiller erkek devlet tarafından korunmaya devam ediyor. Esra’nın katilini tanıyoruz. Çünkü Aleyna Çakır’ın katili olması gün gibi ortadayken erkek devlet tarafından en aleni biçimde korunan bir katil. Bu cezasızlık haline yaslanarak Esra’yı katletti. Edanur’un katilini tanıyoruz. Onu aramızdan alan kadınların şikayetlerini ciddiye almayan, fail erkekleri derhal serbest bırakan devlet-polis-yargı işbirliği. Hepsini yakından tanıyoruz.

Ve kadınlar birbirleri ve hayatları için sokağa çıkmaya, eyleme devam ediyor. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için sesimizi ve eylemlerimizi büyütmeye ihtiyaç var. Bu sesi yükselmeye devam edeceğiz.

Biz Vazgeçmiyoruz!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu