GüncelYeni Çıkan Kitaplar

KİTAP TANITIMI | Felsefe Bir Sır Değildir Üzerine

Felsefe bulutlar üzerinde dolaşan filozofların elinden alınıp, üretimin daha doğrusu yaşamı şekillendiren, üretici güç olan emekçilerin olacaktır.

Bu yazının yazılış amacı gündelik emek sürecinde biz emekçilerin çoğu kez karşılaştığı çelişkiler ve bu çelişkilerin çözülmesi noktasında neler yapabileceğimiz üzerine kısa bir derleme yapmaktır.

Emek süreci üzerine yoğunlaştığımızda, patron- ve işçi arasında, keza işçilerin kendi aralarında muazzam bir çelişki olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunu en yalın ortaya koyan “Felsefe Bir Sır değildir”(Nisan Yayımcılık) kitabı, bu göz önündeki çelişkiyi ve baş çelişkiyi önümüze sermektedir.

Çin Büyük Proleter Kültür Devrimi öncesinde, kır proletaryasının felsefe teorisini analiz eden kitabımızda, felsefenin burjuvazi ve karşı-devrimci cenah tarafından nasıl anlaşılmaz kılındığı, çarpıtıldığı en iyi örneklerle verilmektedir.

Öte yandan burjuvazi ve karşı-devrimcilerin felsefeyi kördüğüm haline geliştirmelerine karşı, proletaryanın felsefeyi öğrenmedeki azmi, çabası ve özverisine gölge düşürememiştir.

“Marksizmin ortaya çıkmasıyla birlikte felsefenin tek tek Bireylerin uğraşısı, hayattan ve halktan kopuk ve halka yabancı bir avuç filozofun Ve müritlerinden oluşan felsefe okullarının malı olduğu o eski felsefe tarihi dönemi kapanmaktadır”  der Mao Zedung

Buradan da anlaşılacağı üzere, felsefe salt bir avuç filozoftan ve müritlerinin değeri olmayıp, halk için ve dünyayı yorumlayıp onu gerçeklere dönüştürmeyi esas alan Marksistlerin ‘Diyalektik ve Tarihsel Felsefesidir’. Felsefe halk içindir ve halkın gündelik yaşantısından ayrı ele alınamaz.

Çalıştığımız atölye(Tekstil Atölyesi) üzerinde bunun örneklendirilmesini yaptığımızda fark edeceğiz bu gerçekliği.

Ben bir tekstil işçisiyim. Yıllardır bu emek sürecinin içerisindeyim. Bu emek süreci içerisinde biz emekçiler ve patron arasında iç içe geçen çelişkiler yumağı da cabası.

Günde 12 saate varan yoğun bir çalışma süresi ve bu süre içerisinde yapılan iş ile birlikte aynı zamanda artı-değer üzerinden ele almak gerekirse; diğer bir sorun teşkil eden biz işçilerin kendi aramızdaki anlaşmazlık, bölünmüşlük ve çelişkilerin neler olduğunu aktaracağım.

Bilindiği üzere işverenin yani patronun en büyük avantajı üretim araçları üzerindeki hâkimiyetidir. Biz emekçilerin ise emeğimiz dışında verebileceğimiz bir şey olmadığı için 12 saatin 6 saatini kendimiz diğer kalan 6 saati ise patrona çalıştığımızı göremememiz biz emekçilerin kendi çelişkisi. Ve bu da doğal olarak üretim sürecinde bu patrona kâr olarak dönmektedir.

Biz işçilerin, kendi arasındaki çelişki Ustabaşı-Makineci-Çırak arasındaki çelişkidir. Ustabaşı kendini tümüyle üretilen üründen sorumlu tutarak daha fazla emek sömürüsünü gerçekleştirmektedir. Kendini sınıf olarak burjuva sınıfının temsilcisi konumunda görmekte ve onun sözcülüğünü yapmakta herhangi bir beis görmemektedir.

Makineci-Çırak arasında da alt/üst ilişkileri gibi bir çelişki vardır. Bu çelişkiyi çırak makineci olduğu zaman, kendince sömürünün ortadan kalktığını, çırak olarak devam eden ise, bu çarkın altında ezilmekten kurtulamamaktadır.

En bilindik bir diğer çelişki ise kadın ve erkek arasındaki hem emek, hem de cins sömürüsü gerçekliğidir. Kadınların üretimdeki yeri bizimle aynı olmasına karşı, hem emeği sömürülmekte hem de kadın kimliği ile geri planda bırakılmakla beraber, kadına cinsel bir obje olarak bakış açısı tekstil-atölye, fabrika gibi yerlerde çok gelişkin. Düşünce olarak çok geri yanları kendinde barındıran bu erklik zihniyetimizi de mahkûm etmeliyiz.

Çelişkilerin bu kadar yoğun olmasının ve Baş çelişkinin üzerinden atlanılması (İşçi-patron arasındaki savaşım) sınıf bilincinin yok denecek kadar az olması ve bunun için çabaların yetersizliği diyebiliriz.

Önce çözülmesi gereken çelişki, işçiler arasındaki dağınıklığın, grupçuluğun sonlandırılması ve esas çelişkiyi, patron-İşçi eksenine getirmek en doğru hedeftir. Bu günümüz Türkiye’sinde de somut bir gerçekliktir.

Sonuç olarak, felsefe ve çelişki yaşamımızı oluşturan, onu çevreleyen her nefes alış verişimizden, yaşamımızın sonuna kadar sürüp gitmektedir. Felsefe hayatın kendisi ve onun içindedir.

Felsefe bulutlar üzerinde dolaşan filozofların elinden alınıp, üretimin daha doğrusu yaşamı şekillendiren, üretici güç olan emekçilerin olacaktır. Çelişki, nasıl ki yaşamın kaçınılmaz kuralı ise bunu çözüme kavuşturmakta devrimci emekçilerin görevidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu