GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ |  Suikastler, işgal saldırıları ve ihanet!

"KDP’nin izlediği işbirlikçi siyasal çizginin yanı sıra yolsuzluk, ekonomik kriz, maaş kesintisi ve temel hak ve özgürlüklerin engellenmesi Irak Kürdistanı halkı içerisinde ciddi bir tepki mayalamıştır. Bu yüzden ki, devam edecek olan işgal saldırılarına karşı direniş, aynı zamanda Kürt ulusunun kolektif haklarının savunulması içindir"

AKP-MHP faşist ittifakının 24 Nisan tarihinde Zap, Metîna, Avaşîn alanlarına yönelik işgal saldırıları, birleşik devrimci güçlerle karşı devrim arasındaki savaşımın yeni bir aşamasına işaret ediyordu.

Bu işgal saldırılarıyla birlikte Kürt ulusal özgürlük hareketi tasfiye edilecek, kurmay kadrosu teslim alınacak ve birleşik mücadelenin stratejik merkezlerinden birisi olan Medya Savunma Alanları dağıtılacaktı. Yine hatırlanacaktır ki, bu kapsamlı planın öncesinde R.T.Erdoğan, ABD Başkanı J. Biden’dan icazet almış, başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri de tasfiye saldırısına ortak edilerek, devrim güçlerinin tasfiyesi için uluslararası bir konsensüs oluşturulmuştu.

Okun sivri ucunda Kürt hareketinin bulunduğu karşı devrimci-tasfiyeci saldırganlığın yerel işbirlikçisi ise KDP olacaktı. Bu amaçla, Türk işgal güçleriyle istihbaratı ve askeri güçleri başta olmak üzere her türlü işbirlikçi ilişkinin parçası olan KDP, PKK’nin tasfiye edilmesine karşılık Irak Kürdistanı’nın işgal edilmesini ve statüsünün zedelenmesini kabul etti.

Kürt ulusunun kolektif çıkarlarını, ailesel çıkarlara kurban eden bu işbirlikçi siyaset, tasfiye saldırılarına taşeronluk yaparak TC devletiyle bir dizi ekonomik anlaşma imzalamanın yanısıra, işgal güçlerinin ilerleyişini kolaylaştırmak için Irak Kürdistanı’nın başta ormanları olmak üzere yer üstü kaynaklarını peşkeş çekmekten geri durmadı.

Ancak aradan geçen beş aylık süre gösteriyor ki, AKP-MHP faşist ittifakının işgal ve tasfiye konsepti, gerillanın direnişi ile boşa çıkartılmıştır. Önce Garê ardından Zap-Metîna ve Avaşîn’de TC ordusuna yaşatılan kayıplar, Türkiye’nin stratejik bir anlam biçtiği işgal saldırılarının amacına ulaşmasını engellemiştir.

Elbette ki bu TC’nin iradesinin kırıldığı ve kesin bir yenilgi biçimde olduğu biçiminde okunmamalıdır. Ancak savaş alanlarındaki durumun özel savaş medyasında propaganda edildiği gibi olmadığı kesin olarak bilinmelidir. Kürt ulusal özgürlük hareketi, karşı devrimin hesaplarını şimdilik bozmuş durumdadır.

Bu yüzdendir ki, AKP-MHP faşist ittifakı, mevcut tasfiyeci işgal saldırılarına yeni bir konsept daha eklemiş, emperyalistlerin de onayını alarak Medya Savunma Alanları’ndaki saldırının çerçevesini genişletmiştir. Son bir ayda Irak Kürdistanı, Şengal ve Rojava’da yaşanan hava saldırısı ve suikastların anlamı budur.

Özellikle geçtiğimiz günlerde Kürt hareketinin kırk yıllık devrimci militanı olan Şükrü Serhad’ın Irak Kürdistanı’nın Süleymaniye şehrinde katledilmesi, devrimci öncülerin siyasi-örgütsel tasfiyesinin yanısıra tek tek kadrolarının hedefleneceği yeni bir sürece işaret ediyor.

AKP-MHP ittifakının planladığı ve KDP’nin aktif taşeron olarak yer aldığı bu süreci daha iyi analiz edebilmek için, TC’nin Kürt hareketine ve giderek birleşik mücadeleye yönelik karşı-devrimci saldırı konseptinin temel dinamiklerini iyi anlamak gerekiyor.

Tasfiye Saldırısının Temel Başlıkları;

1) Kürt Ulusunun Temel Kazanımlarını Yok Etmek

AKP-MHP ittifakının dönem siyaseti, bizzat kendi kurmayları tarafından “yeni Osmanlıcılık” olarak adlandırılıyordu. Stratejik bir önem biçilen bu siyasete göre, TC devleti yeni işgal alanlarına doğru sınırlarını genişletecekti. Bu siyasetin en temel halkasını ise Kürt ulusunun siyasi kazanımların tasfiye edilmesi ve statüsünün engellenmesi oluşturuyordu. Bu yönde atılan her adımı bertaraf etmek, her ne pahasına olursa olsun Kürtlerin bir ulusal statü elde etmesini engellemek TC’nin iç ve dış politikasının başlıca yönlendiricisidir. Efrîn’den Xakurkê’ye bir tampon bölge oluşturarak Bakur, Rojava ve Başûr Kurdistanı’nın ilişkisini koparmak ve ilhak siyasetini Kürdistan’ın tamamına doğru genişletmek başlıca hedeflerinden birisidir.

Efrîn ve Serêkanîye işgalleriyle başlayan bu süreç, bugün Şengal ve Başur Kürdistan’da yoğunlaşmış durumda. Türk işgalciliğinin ilhak politikası her ne kadar KDP’nin işbirlikçi siyaseti ile gizlenmek istense ve işgal saldırılarının sorumlusu PKK olarak görülmek istense de amaç Kürt ulusunun tarihsel kazanımlarını yok etmektir.

PKK’ye yönelik saldırı, aynı zamanda Irak Kürdistanı’nın statüsüzleştirilmesi, Şengal’in yeniden bölge devletlerine teslim edilmesi demektir. KDP ise PKK’den boşalacak hegemonya boşluğunu doldurmak amacındadır. Öyle ki, KDP’nin izlediği işbirlikçi siyasal çizginin yanı sıra yolsuzluk, ekonomik kriz, maaş kesintisi ve temel hak ve özgürlüklerin engellenmesi Irak Kürdistanı halkı içerisinde ciddi bir tepki mayalamıştır. Bu yüzden ki, devam edecek olan işgal saldırılarına karşı direniş, aynı zamanda Kürt ulusunun kolektif haklarının savunulması içindir.

2) Rojava Devrimi’ni Boğmak

AKP-MHP faşist ittifakının, stratejik hedeflerinden bir tanesi de Rojava Devrimi’nin fiziki olarak tasfiye edilmesidir. Emperyalist güçler şu an için fiziki tasfiyeye ve TC işgalciliğine sınırlandırılmış bir onay verirken, hedeflerinde uzun vadede daha çok devrimci çizginin tasfiyesi ve Rojava’nın devrimci kazanımlarının eritilerek sistem içine çekilmesi bulunuyor. Devrimci çizginin yerine ise Efrin’in işgali ve sonrasında işgal güçleriyle birlikte hareket etmeye devam eden ve Rojava Devrimi’ne karşı bir siyasi çizgi oluşturmaya çalışan KDP çizgisindeki ENKS ve PDK-S alternatif olarak hazırlanmak isteniyor.

TC’nin işgal saldırılarını Rojava’da Cizre Kantonu’nun iç bölgelerine kadar taşımak istediği artık herkesin bildiği bir gerçeklik. Ancak, Irak Kürdistanı ve Şengal’de Türk devletine “yürü ya kulum” diyen emperyalistler, Rojava’da şu an için bu düzeyde kapsamlı bir askeri operasyona icazet vermiş değiller.

Bunun yerine devrim kadrolarının ve Rojavalı siyasetçilerin suikastla katledilmesi, devrim kurumlarının insansız hava araçlarıyla bombalanması ve sistematik suikast saldırılarıyla devrimci kadroların Rojava ve Kuzey Suriye’nin dışına çıkartılması üzerine yeni bir konsensüs oluşturulmuş durumda.

Son bir aydır yoğunlaşan bu tipteki saldırıların önümüzdeki süreçte de süreceği beklenmelidir.

KDP çizgisindeki ENKS ise ciddi bir siyasal çizgi oluşturmayı başaramamış olmakla birlikte, özellikle emperyalistlerin bütün çabası bu çizgiyi Rojava Devrimi içerisinde statü sahibi kılmaya odaklanmıştır. Adeta Rojava’nın uluslararası alanda statü kazanması için temel bir şart olarak öne sürülmektedir. Rojava’nın devrimci direncine karşılık ise Türk işgalciliği bir sopa olarak emperyalistlerin elinde sallanmaya devam edecektir.

3) Irak Kürdistanı’nda İşbirlikçi Çizgiyi Derinleştirmek

Türk devletinin dönem politikalarından bir tanesi de Irak Kürdistanı’nın işgal edilmesi ve buna bağlı olarak işbirlikçi çizginin derinleştirilmesidir. Bu aynı zamanda TC için Kürt ulusal birliğini parçalamanın da etkili yöntemlerinden birisi olarak kullanılıyor. Bu bağlamda söylemek gerekir ki KDP, açık bir işbirlikçi çizgide ve Kürt ulusunun kazanımlarını Türk devletine peşkeş çeker konumdadır. İstihbaratı düzeyde MİT ve Parastın’ın tek bir merkez gibi çalışması ve gerilla alanlarına dönük sistematik bilgi paylaşımı zaten uzunca bir süredir biliniyordu. Yine Türk devletine bağlı işgal güçlerinin, bölgede konumlanması da KDP tarafından üstlenilmişti. Yeni olan ise bir süredir KDP’nin operasyonel bir güç olarak gerillanın karşısına çıkartılmasıdır.

KDP’ye bağlı özel bir kuvvet olan Zêrevanî Güçleri, işgal güçlerine dönük askeri hazırlığı sabote etmek, gerilla alanlarını kuşatmak ve fırsat elde ederse Türk ordusu ile saldırıya geçmek için yaz aylarının başından beri sahada hazır bulunuyor. Ancak belirtmek gerekir ki, bugüne kadar kapsamlı bir KDP-PKK çatışması yaşanmamış, işbirlikçi çizginin provokasyon girişimlerine karşılık Kürt ulusal özgürlük hareketi sorumlu davranışını sürdürmüştü.

Ayrıca dört parça Kürdistan’da ve yurt dışında Kürt ulusunun KDP’ye gösterdiği ulusal-demokratik tepki, KDP’nin işgalcilerin yanında fiili bir savaş gücü olarak yer almasını bugüne kadar engelleyebilmiştir. Bu aynı zamanda KDP çizgisinin Kürt ulusunun içerisinde yaşadığı hegemonya kaybının ve azalan meşruiyetinin de bir yansıması olarak okunmalıdır.

TC-KDP işbirliği, Irak Kürdistanı’nın işgali ve PKK’nin tasfiyesi konusunda anlaşmış görünürken diğer tarafta Türk devleti, diğer Kürt partilerini kendi siyasetiyle bütünleştirmek ve işbirlikçi çizgiyi yalnızca Hewler’de değil Süleymaniye’de de egemen kılma arayışındadır. Kürt hareketi ile diyalog halindeki KYB Eşbaşkanı Lahur Şeyh Cengi’nin istifaya zorlanması ve evinin peşmerge güçleri tarafından kuşatılması bu yüzdendir. Yine daha önce KYB üzerinden, Kürt hareketi ile aynı siyasal çizgiye sahip Tevgera Azadi hareketinin bürolarının basılması da benzeri bir sürecin sonucudur.

Buna son olarak Süleymaniye’de PKK’li Şükrü Serhad ve yurtsever Ferhat Başkondu’nun katledilmesi eklenmiştir. Böylesi bir katliamın Süleymaniye’de yaşanıyor olması, tasfiye saldırısının mümkün olan her yerde tek tek devrimci kadroların imhası ile sürdürüleceğinin ispatıdır. Ayrıca Türk devleti bu saldırı ile KYB’yi ve Süleymaniye halkını kendi çizgisine yedeklemenin adımını atmak isterken gösterilen tepki tam tersi yönde olmuş, KDP hariç tüm Kürt partileri katliamı kınamıştır. Kürt siyasal kuvvetlerinin katliamın sorumlu olarak TC-KDP işbirliğine dikkat çekmesi, şu an için Türk devletinin istediği sonucu alamayacağını gösteriyor.

Ancak unutmamak gerekir ki, kapsamlı tasfiye saldırısının önemli bir ayağı olarak suikastlar, özellikle Irak Kürdistanı, Rojava ve Avrupa’da, Türk devleti tarafından örgütlenmeye çalışacaktır. Saldırıların ağırlıklı olarak uzun yıllarını mücadeleye adamış kadroları hedeflendiği düşünülürse, bu aynı zamanda devrimci öncüleri nitelik olarak zayıflatmayı da amaçlamaktadır.

Birleşik Güçlere Düşen…

AKP-MHP faşist ittifakı, birleşik mücadelenin Kürdistan ayağını yenilgiye uğratırsa ve Kürt ulusal özgürlük hareketini tasfiye etmeyi başarırsa, birleşik mücadeleyi de yenilgiye uğratacağının hesaplarını yapmaktadır. Faşizmi bu yönelimin içerisine itense, yükselen toplumsal itirazlara ve politik alanının gittikçe daralmasına rağmen Türkiye’de topyekun bir devrimci dalga ile karşılaşmamasıdır. Egemen sınıfların Millet İttifakı olarak adlandırılan kliği ise bizzat bu devrimci yükselişin önünü alabilmek için seçim odaklı bir manipülasyonu sistematik biçimde üretmekte, kitle pasifikasyonunun yollarını aramaktadır.

Bu koşullarda görmek gerekir ki, Irak Kürdistanı ve Rojava’da birleşik mücadelenin kazanımlarını yok etmek isteyen AKP-MHP faşist ittifakına karşı, devrimin kazanımlarını savunmanın yolu Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda mücadeleyi yükseltmek ve faşist ittifakın nefes alma kanallarını kapatmaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu