GüncelMakaleler

Analiz | Yenilgileri, Karşıtlıkları, Kahramanlıkları, Sonsuz Emek ve Zaferle Ekim Devrimi

"Ekim Devrimi, üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmiş olmasına karşın sömürü düzenine son vermek isteyen her devrimci için, anlama ve özümseme yeteneğini geliştirmiş olan her devrimci için günceldir!"

“Ayağa kalkan halk, askerlik sanatının tüm yöntemlerini nasıl da alt üst ediyor.” (Dünyayı Sarsan On Gün-John Reed)

Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın 3’üncü yılı yani 1917 senesinde, Rusya halkının öfkesi de doruk noktasına ulaşmıştı. Halkın hiçbir çıkarının içinde olmadığı emperyalist savaşta, savaşın getirdikleri; yoksulluk, belirsizlik, aldatmaca artık son noktasına ulaşmıştı. Çarlık ordusunun halihazırda savaşan ve hatta savaşın ön cephelerinde yer alan ordu birlikleri bile savaşın bitmesini arzular hale gelmişti.

Böylesi bir süreçte, Bolşevikler, I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın bitirilmesini, Rusya’nın savaştan çekilmesi siyasetini temel siyaseti haline getirdi. Bolşevikler, bir yanda da işçiler için burjuvazinin sömürüsünden ve Çarlığın baskısından kurtulması adına emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürmüş, köylülerin toprak sorununu çözüme kavuşturabilmek için bu sorunu siyasi perspektifin bir parçası haline getirmiş ve haksız savaş karşıtı politikalarına hız vermişti.

Bu politikalar hemen her cephede, Bolşeviklerin ve Kızıl Muhafızlar’ın hızla gelişmesine, tarafsız kitlenin büyük bir hızla Bolşevikleri destekler hale gelmesine ve hatta Çarlık ordu birliklerinin büyük bir kısmının Bolşevik saflarına kazandırılmasına hizmet etmişti.

Bu sırada, devrim için büyük bir hızla ilerleyen Bolşevikler için “Alman ajanları”, “infazcılar”, “iktidarı alsalar bile onu neyle koruyacaklar”, “bakanları yok”, “iki gün kalamazlar” söylemleri Rusya’nın dört bir yanına ulaşıyordu.

Politikaya ilgi son derece yükselmiş, devrimci durum kabarmıştı. Son demlerinde olan Çarlığın, Menşeviklerin ve Bolşeviklerin ve bunların arasındaki onlarca grubun yayınları sokağa çıkar çıkmaz tükeniyordu. Gerçeklerle asparagaslar havada uçuşuyordu.

Bu şartlar altında Bolşevikler: “Bazı şartlarımız için sonuna kadar savaşacağız; ama öteki şartlar için savaşa devam etmeyi imkansız bulacağız… Her şeyden önce savaşı bitirmek istiyoruz.” dediler (Nitekim öyle de yaptılar, Bolşevikler iktidarı alır almaz, Rusya savaştan çekildi.)

Çarlık ordusu bünyesinde çeşitli milliyetlerden birlikler de mevcuttu. Bunlardan sosyalist bir devrime en fazla karşı çıkanlar Kazaklardı. Lenin ve Rusya sosyal demokratları Kazakların da bölge haklarının yanında yer alacağı inancındaydılar. Bu biraz zor oldu.

Ağırlığı Bolşevikler’den oluşan bir heyet, Kazak komutanlarıyla görüşme kararı aldı. Heyettekiler, “Kazak derebeylerinin büyük topraklarını emekçi Kazaklar arasında dağıtmaya söz veriyor musunuz?” diye sordular.

Kazak Generali Kaledin’in cevabı: “Bunu yalnız benim cesedime basarak yapabilirsiniz.” oldu. Bir ay sonra, ordusunun kendi gözleri önünde dağıldığını gören Kaledin, beynine bir kurşun sıkarak hayatına son verdi. Bu, devrimin yanında olmayan Kazak güçlerinin de sonu oldu. Bolşevikler, artık çeşitli milliyetlerden işçi ve köylülerin tam güvenini kazanmıştı.

Devrimin, yani 17 Ekim 1917’nin ön günlerinde Bolşevikler’in örgütlenmesi de dışarıdan bakıldığında dağınık gibiydi, Kızıl Muhafızlar disiplinsiz, subaysız dört bir yana koşuşturuyorlardı. Ve dahası, iktidarın ele geçirilmesi sürecinde önceden yapılmak zorunda olunmayan birçok iş, Kızıl Muhafızlar’ın önüne geldi.

Kızıl Muhafızlar, tüm bu işlerin üstesinden iki günde geldi. Bu durumu John Reed, Dünyayı Sarsan On Gün isimli kitabında, “Ayağa kalkan halk, askerlik sanatının tüm yöntemlerini nasıl da alt üst ediyor” diyerek anlatıyordu.

Belki de zamanın normal bir seyrinde 100 yıllar sürebilecek iniş ve çıkışların gerçekleşmesi günlere sıkıştırılmıştı. Lenin, İskra’nın 4 Mayıs 1901 tarihli sayısında “Nereden Başlamalı?” isimli makalesinde: “… Ama maceracı kumarlardan sakınmak niyetinde olan bir siyasi parti, faaliyetlerini, böyle patlamaları ve karışıklıkları beklemeye dayandıramaz. Biz kendi yolumuzda ilerlemeli ve düzenli çalışmamızı sebatla sürdürmeliyiz. Beklenmedik olaylara ne kadar az bel bağlarsak, herhangi bir ‘tarihi dönemeç’ karşısında hazırlıksız yakalanmamız da o kadar imkansız olur” demişti ve öyle de oldu. Yıllarca süren, acı ve bedellerle dolu bir geçmiş, ısrarlı, inançlı ve bilinçli bir çalışmayla devrim için yeterli bir deneyime dönüşmüştü. Bu an geldiğinde ise artık beklenilemezdi.

Reed aynı kitabında, Lenin’i şöyle tanımlamaktadır:

“Halkın tapamayacağı, etkisiz bir adam. Ama halkın sevdiği garip bir lider…Yalnızca zekasından ötürü sevilen bir lider; renksiz, esprisiz, uzlaşma nedir bilmeyen, kendisini herkesten ayıran, gösterişsiz bir lider… Derin görüşleri basit biçimde anlatmak, somut bir durumu çözümleme gücü çok üstün, hem kurnaz hem cesur…”

 

“Devrimci kahramanlıklar, sürgünler, kayıplar ve kalanlarla dolu bir devrim!”

Aynı zamanda sınıfın sömürüden kurtulduğu, bilimsel bir temele dayanan tarihin ilk devrimi sıfatını taşıyan Rus Devrimi bu şartlar altında gerçekleşti. Ayrılıklar, birleşmeler, uzlaşmalar, karşı koyuşlar, analizler, eşsiz devrimci kahramanlıklar, sürgünler, kayıplar ve kalanlarla dolu bir devrim gerçekleşti ve bu devrim sömürüden kurtulmak isteyen herkesin deneyimi haline geldi.

Devrim, inançlı, devrimci ruhu her dönem ve koşulda taşıyabilen, karmaşık olanı çözümleyebilen, bu karmaşa içerisinde gizli olan kıvılcımları bulup çıkartan ve sade bir dille anlatan, bu anlatıların sonuçlarını uygun bir örgütlenme ile yanıt olan kadrolarla; atılgan, tarihte özne olduğu bilincine ulaşan ve sınıf bilincini artık taşıyan kitlelerin birleştiği yerde yaşam buluyordu.

Türkiye’de de durum bundan farksız olmayacak. Yaşanma biçimi, görünen biçimi elbette farklı olacak ancak özü itibariyle bu olacak.

Lenin Tasfiyecilik Üzerine isimli kitabında şöyle bahseder: “Bırakalım, liberaller dehşete kapılmış aydınlar özgürlük için verilen ilk gerçek kitle savaşımı ardından inançlarını yitirsinler, bırakalım tabansızlar gibi bağırsınlar: Daha önce yenildiğin yere gitme, o ölümcül yola yeniden ayak basma, diye. Sınıf bilinci taşıyan proletarya, onları şöyle yanıtlayacaktır: Tarihteki büyük savaşlar, devrimlerin büyük sorunları sadece ileri sınıfların tekrar tekrar saldırıya geçmeleri sayesinde çözülmüştür – ve o sınıflar yenik düşmenin dersini aldıktan sonra yenmeyi başarmışlardır. Yenik düşen ordular iyi öğrenir.”

Türkiye devrimci hareketi de ’68 ileri atılımı ve ’71 devrimci çıkışının ardından yenilgilerle boğuşmak zorunda kaldı. Ancak bu yenilgilerin aynı biçimde tekrarlanmaması, her defasında daha üst bir öğretiyle yeniden mücadeleye atılma noktasında proleter hareket kararlı, özeleştirel ve iddialıdır.

Bugün, sistemli ve düzenli çalışmayla, ülkenin savaş gerçekliğine uygun bir atılım ve ciddiyetle, santim santim kazanacağımızın bilinciyle her gün yeniden mücadele içerisindeyiz. Bu mücadele kaçınılmaz olarak başarıya ulaşacaktır, bugünün yeni, yaratıcı ve deneyimli faaliyetçileriyle; genç, kadın, lubunya, Kürt… kadrolarıyla geçmişten bir adım daha önde olarak, hatalardan öğrenerek bunları pratikte değiştirerek başarıya ulaşılacaktır. Bu başarı artık, burjuvaziye olduğu kadar onunla kol kola olan ataerkiye, heteroseksizme ve insanın doğa ve diğer canlılar üzerindeki egemenliğine karşı da olacaktır.

Ekim Devrimi, üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmiş olmasına karşın sömürü düzenine son vermek isteyen her devrimci için, anlama ve özümseme yeteneğini geliştirmiş olan her devrimci için günceldir!

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu