GüncelMakaleler

ANALİZ | SOSYALİZMİ SAVUNMA VE BÜYÜK PROLETER KÜLTÜR DEVRİMİ (1/3)

Büyük Proleter Kültür Devrimini inceleyen bu çalışmayı, Çin Komünist Partisinin ve Çin devrimin ölümsüz önderi Başkan Mao'nun doğumunun 127. yılı vesilesiyle yayımlıyoruz.

20. yüzyıl, sınıf mücadelesinin ve emperyalizme, faşizme ve tüm gericiliğe karşı en keskin mücadelelerin verildiği süreçtir. Nitekim bu mücadelelerle beraber gerçekleştirilen devrimler tarihsel sürecin en karakteristik özelliğini oluşturmuştur.

Ama o devrimler bir önceki çağın burjuva devrimlerinden farklılık içeren proletaryanın önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerdir. Artık gericileşmiş, tekelci burjuvazi vasfına sahip olmuş ve devrimler önünde engel teşkil eden yapıya bürünmüş, emperyalist burjuvazi ve tüm gerici güçlere karşı gerçekleştirilen devrimlerdir.

Bunun sonucu 17 Ekim 1917 Sovyet Devrimi ile tarihsel olarak yeni bir çağa girilmiştir. Ardından Çin’de gerçekleştirilen Demokratik Halk Devrimi ile daha pekiştirilmiştir. Ve diğer ülkelerde yeni devrimlerin yolu açılmıştır. Bu nedenle bu devrimlerle tarihin girdiği bu süreç, emperyalizm ve proleter devrimleri çağıdır.

Çin Komünist Partisi (ÇKP) önderliğindeki Yeni Demokratik Devrim sonrası, Çin’de yeni bir döneme girilmiştir. Demokratik Halk İktidarı dönemi ve kesintisiz sosyalizmin inşası dönemi beraberinde yeni sınıf mevzilenmeleri ve yeni sınıf mücadelelerini getirmiştir. Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD), Çin Devrimi sonrası yaşanan yeni bir devrim sürecidir. Mao’nun deyimiyle eskiyi kalıba dökerek yeniyi inşa etmektir…

Sosyalizme geçiş ve sağlam temeller üzerinde inşa edilmesi önünde engel teşkil eden karşı-devrime karşı bir devrim mücadelesidir…

Sosyalizme Geçiş Süreci

1949’de gerçekleştirilen Çin Demokratik Halk Devrimi, karakteri ve oynadığı tarihsel misyon ile sosyalist bir devrim değildir. Mao’nun tabiriyle “burjuva” demokratik devrimidir. Değişen tarih sonucu, gericileşen ve emperyalist aşamaya ulaşan burjuvazinin, bir dönemler önderlik ettiği feodalizmi tasfiye etme görevini yerine getirmediği gibi engel teşkil etmesi; bu görevi kapitalizme alternatif sistemin temsilcisi olan proletaryaya yüklemiştir. Bunun sonucu ÇKP önderliğinde Çin’de proletarya ve diğer ezilen sınıflar bu devrimi gerçekleştirmişlerdir.

“Çin toplumu sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal, Çin Devriminin baş düşmanları emperyalizm ve feodalizm, devrimin görevleri bu iki düşmanı, içinde burjuvazinin bazen yer aldığı bir milli ve demokratik devrimle devirmek olduğu ve devrimin ucu, büyük burjuvazi devrime ihanet edip devrimin hedefi haline gelse bile, genel olarak kapitalizme ve kapitalist özel mülkiyete değil emperyalizme ve feodalizme yöneltildiği ve bütün bunlar doğru olduğu için bugünkü aşamada Çin Devrimi’nin karakteri proleter sosyalist değil, burjuva demokratiktir.” (Mao, Yeni Demokratik Devrim, s. 54-55)

Elbette ki proletaryanın önderliğindeki yeni demokratik devrim, burjuvazinin önderliğindeki devrimle oluşan kapitalizmle sınırlı ve kalıcı değildir. Proletaryanın hedefi kesintisiz devrimle sosyalizmin inşasına geçmektir. Nitekim 1953 Konferansı ile bu doğrultuda kararlar alınır.

Tarımda kolektif mülkiyeti ve kooperatifleşmeyi daha öne çıkarmak ve ulusal kapitalizmin geliştirdiği sanayiyi giderek tedrici geçişle sosyalizm sürecine sokmak vb. kararlar pratiğe uygulanacaktır. Aksi takdirde bireysel, kolektif üretimden kopuk üretim düşük olacaktır ve sosyalizmin inşasını yadsıyan ve kapitalizme tekabül eden üretimi hakim kılacaktır. Dolayısıyla sosyalizmin önü tıkanacak ve bağnaz ve gerici statüye bürünecektir. Bundan dolayı sosyalizmin önünü açan, bireysel üretimden kolektif üretime geçişi hedefleyen sürece yönelinir.

Öyle ki 1951’de 300’ü aşan tarım kooperatifinin sayısı, 1953 Konferansı sonrası Aralık ayı rakamlarına göre “14 binin üzerine çıkmıştır.”  Kooperatifleşme Mao’nun belirttiği gibi hızla gelişir. 1954’te çok daha fazla olur: “Bu karar, 1953 kışı ile 1954 güz hasadı arasında tarım üreticileri kooperatiflerinin sayısının 14 binin üzerinden 35 bin 800’ün üzerine çıkmasını, yani sadece yüzde 150 oranında artmasını öngörüyordu. Ama o yıl içinde sayının 100 bine çıktığı ya da yüzde 600’den fazla bir artış sağlandığı görüldü. 1954 Ekim’inde Partimizin Merkez Komitesi kooperatif sayısının yüzde 500 oranında bir artışla 100 binden 600 bine çıkarılmasını kararlaştırdı. Ama ulaşılan sayı 670 bin oldu.” (Mao, Seçme Eserler 5, s. 201-202, Kaynak Yayınları)

1953’te ÇKP Konferansı’nın aldığı diğer bir karar da kapitalizmin giderek sosyalizme dönüştürülmesi kararıdır. Bu doğrultuda adım atılır. Halk devletinin mülkiyetinde sosyalist bir ekonomi vardır. Ama beraberinde özel mülkiyete dayalı kapitalist mülkiyet de vardır. Görüldüğü gibi sosyalist ekonomi ile kapitalist ekonomi söz konusudur. Dolayısıyla kapitalist ekonomide sömürü vardır.

Sosyalizmin inşası ile, birbirinden ayrı olan sosyalist ekonomi ile kapitalist ekonominin birleştirilmesi kararı alınır. Buna devlet kapitalizmi denir. Bu kararla devlet kapitalizminin gelirinin çoğunluğu işçilerin emeğinin karşılığı olarak ödenir ve sosyalist sistemin inşasına harcanır. Ama yine de özel türde ve sosyalizmin inşası için yürürlüğe konan devlet kapitalizminde gelirin ufak bölümü de olsa kapitalistlere gitmektedir: “Evet, işçiler tarafından yaratılan kârın bir bölümü kapitalistlere gitmektedir, ama bu yalnızca küçük bir bölümüdür, bütünün dörtte biri kadardır.” (Mao, Seçme Eserler 5, s. 110)

Görüldüğü gibi demokratik halk iktidarından sosyalizme geçiş kararı alınmasına karşın bu geçiş hemen tamamlanan bir durum değildir. Mao’nun devlet kapitalizmi dediği, bu dönem ulusal kapitalizmin ve Çin burjuvazisinin sosyalist devlet denetiminde sosyalizme tedrici geçiş sürecidir. Ama bu süreçte Çin burjuvazisi henüz iki yönünü tamamlamamıştır. Burjuva unsurlar bir taraftan devletle kendi sermayelerinin ortak işletmelerinde yer almışlardır. Ama, “diğer yandan, ortak işletmelerdeki sermayeleri üzerinden hala sabit bir faiz almaktadırlar, yani sömürüyle olan bağlarını henüz koparmamışlardır.” (Mao, Seçme Eserler 5, s. 438)

Mao’nun bu tahlilleri, sosyalizmin inşasına ilişkindir. Bu geçiş döneminin üretim sürecinde hala sınıflar vardır. Bu sınıflar sadece ulusal burjuvaziyle sınırlı değildir. Yukarıda belirttiğimiz gibi kooperatifleşmeye giden köylüler de vardır. Onlar da tümden pre-kapitalizm döneminin köylülük vasfından arınıp tam işçi sınıfına dönüşmemişlerdir. Tarih ileriye gittiği için geçmişin sınıfları da içinde yer aldıkları sosyalist sistemin yapısına tekabül eden karaktere dönüşeceklerdir.

Dolayısıyla mevcut köylülük, küçük burjuvazi ve ulusal burjuvazi, sosyalizmin inşası sürecinde proletarya sınıfına geçiş halinde olan sınıflardır. Dolayısıyla bu dönüşüm yasası, tarihsel materyalizmin kaçınılmaz sonucudur. Sömürü mekanizması ulusal kapitalizmin kökten sosyalizme dönüşmesi ile tümden ortadan kalkacaktır.

Sorunun daha iyi anlaşılması açısından bir kez daha Mao yoldaşa başvurmakta yarar var. 27 Şubat 1957 yılında yazdığı yazıda konuya ilişkin değerlendirmesi şöyledir: “Ne var ki sosyalist sistemimiz daha yeni kurulmuştur, tamamen kurulmuş ve tamamen sağlamlaştırılmış değildir. Devletle özel sermayenin ortak sanayi ve ticaret işletmelerinde, kapitalistler sermayeleri karşılığında oranı sabit tutulmuş bir faiz alıyorlar, yani sömürü hala vardır. Mülkiyet biçimine gelince, bu işletmeler henüz tamamen sosyalist nitelikte değildir. Bazı tarım ve el sanatları üreticileri kooperatiflerimiz hala yarı-sosyalisttir; bütünüyle sosyalist kooperatiflerde bile çözülecek bazı somut mülkiyet sorunları vardır. Üretim ile değişim arasında sosyalist ilkelere uygun ilişkiler, ekonomimizin çeşitli dallarında yavaş yavaş kurulmakta ve gittikçe daha uygun biçimler bulunmaya çalışılmaktadır.” (Mao, Seçme Eserler 5, s. 428)

Mao’nun Demokratik Halk İktidarı ve sosyalizmin inşasına ilişkin yaptığı tahliller, sosyalizmin evrensel ilkelerinden kopuk değildir. Bu ilkeler dönemin Marksist-Leninist evrensel öğretisinin Çin’in özgüllüğüne uyarlanmasıdır. Mao ve yoldaşları bu anlayışla ve bilimsel sosyalizmin bu perspektifiyle soruna yaklaşmış ve nitel olarak birbirinden farklı, tarihsel bir süreçten bir başka tarihsel sürece geçişin tedrici adımlarını atmıştır.

Daha net deyimle, demokratik devrimle oluşturulan demokratik halk iktidarından, sosyalizmin süresiz inşasına yönelinmiştir. Bunun sonucu yukarıda da değindiğimiz gibi Çin’in özgül koşullarının öne çıkardığı devlet kapitalizmi uygulamasına gidilerek bu minvalde kararlı adımlar atılmıştır. Çünkü sosyalizmin kesintisiz inşasına geçilirken Mao’nun “kapitalizmin sosyalizme dönüşmesi, devlet kapitalizmi yoluyla gerçekleştirilecektir” öngürüsüyle hareket edilmiştir. (Mao, age, s. 122)

Nitekim Mao ve önderliğindeki ÇKP, sebatla bu doğrultuda sosyalizmin inşasına girişmiştir. Bunun sonucu sosyalist sistemin alt yapısı ve üst yapısıyla daha sağlam temeller üzerinde oluşturulması hedeflenmiştir. Dolayısıyla geçmişin pörsümüş ve yıkıma uğramış düzenine alternatif olarak inşa edilen sosyalist sistemin önündeki engellere karşı kararlı bir çaba sarf edilmiştir. Bu mücadele, Çin’in iktisadi ve sosyal yapısına alternatif sistemin inşası için verilen mücadeledir. Bunun için sanayinin ve üretim tarzının geliştirilmesi hedeflenmiş; üretim araçlarının üretimine tekabül eden ağır sanayiye öncelik tanınırken, tarımdan ve hafif sanayiden kopuk ele alınmamıştır.

Bunun sonucunda Mao birçok kez belirttiği gibi; “ülkemizin inşasında ağırlık, ağır sanayidedir… Ama bundan, geçim araçları üretiminin, özellikle tahıl üretiminin ihmal edilebileceği sonucu kesinlikle çıkmaz. Yeterli gıda maddesi ve diğer günlük ihtiyaç maddeleri olmazsa en başta işçilerin geçimini sağlamak mümkün olmaz, o zaman da ağır sanayiyi geliştirmekten söz etmenin ne anlamı kalır? İşte bu yüzden, ağır sanayi ile hafif sanayi ve tarım arasındaki ilişkinin doğru bir şekilde ele alınması gerekir” tahlilini yapmıştır. (Mao, age, s. 308)

Buraya kadar demokratik halk iktidarı ve sosyalizme geçiş dönemi ile mevcut sınıf ilişki ve çelişkilerine değindik. Proletaryanın ve öncü müfrezesinin önderliğinde bu doğrultuda tarihsel adımlar atılmıştır. Ancak sosyalizme geçiş ve sağlam temeller üzerine oturtulması için verilen mücadeleler salt alt-yapıyla sınırlı değildir. Ayrıca sosyalizmin inşasında üst-yapının inşası ve toplumun dönüştürülmesi gibi tarihsel bir görev de vardır.

Bu tarihsel misyon Çin Devrimi’nden sonra gündemden düşmemiştir. Hatta bir yerden sonra daha da öne çıkmıştır. Sosyalizmin inşası, ideolojik ve sınıf mücadelesi, toplumun dönüştürülmesi ve bilimsel sosyalizmle donatılması, partinin ve tüm üst-yapı kurumlarının sık sık kalıba dökülmesi, üst-yapı mekanizmasının daha sağlam temeller üzerine oturtulması gibi tarihsel görevler sürekli gündemde kalmıştır.

Tüm bunlar sosyalizmde farklı biçimler de alsa, sınıf mücadelesinden ve ideolojik mücadeleden kopuk değildir. Tersine diyalektiğin temel yasası, zıtların birliği ve mücadelesinin Çin somutunda tezahürüdür.

Nitekim Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD), devrimi devam ettirmek ile geriye dönüşe karşı mücadelenin sonucudur. Devrim yapılmış ama devrim sonrası devralınan enkazı kökünden kazıyarak, yerine yeni bir sistem inşa etmek gibi asli bir görev yüklemiştir. Bu eski ile yeninin mücadelesidir. Çürümüş ve altedilmiş gerici sınıfın ideolojik doktrini ile işçi sınıfı arasında gündeme gelen sınıf mücadelesinin temelidir.

Tabii ki, tarih geleceği temsil eden sınıftan yanadır. Ve geleceği temsil eden sınıf, eninde sonunda kazanacaktır. Ama bu nitel değişimin ebesi, devamlı zor olmuştur. Çin’de yapılan devrim, BPKD ile devam ettirilmiştir.

Kültür Devrimi, gerici sınıflara ve gerici sosyal ve kültürel mihraklara karşı yapılan devrimdir.

(DEVAM EDECEK)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu